Şadiye ÖZTÜRK

Şadiye ÖZTÜRK

Verildi, gönderildi, hediye edildi, var; fakat kullanılmıyorsa..

Hadi gelin, derinlemesine düşünerek ve tam bir konsantrasyon haliyle empati kurarak düşünelim;
Aklımız ve beynimiz var, kullanamıyoruz veya kullanmıyoruz. Kolumuzun birini, hiçbir mazeretimiz yokken gün boyu, günlerce veya haftalarca hiç kullanmıyoruz veya kullanamıyoruz. Küçük dilimizi, göz kapağımızı hiçbir marazları yokken kullanamadığımızı veya kullanmadığımızı düşünelim. Vücudumuzla ilgili daha binlerce misal verebiliriz. En küçüğünden en büyüğüne kadar, herhangi bir organımızın, kimyası icabı kendisine duyulan ihtiyaç nispetinde, fonksiyonlarını yerine getirmesi gereken zaman dilimi içinde durağanlık göstermesi, bütün bir vücudu rahatsız eder ve hayatî tehlike arz edebilir. Ayrıca bu durum zamanı israf edebilir, maddî ve manevî zararlar verebilir.
Gene aynı şekilde empati kurarak düşünelim;
Evimiz var veya içinde mutfağı, banyosu var, fakat kullanmıyoruz, kullanamıyoruz. Evimize, ihtiyaca binaen yeni bir buzdolabı, bilgisayar veya ocak gibi herhangi bir eşya aldık, fakat kullanmıyoruz veya kullanamıyoruz. Evimize su, havagazı, kalorifer veya elektrik tesisatı döşettik ama kullanmıyoruz veya kullanamıyoruz.
Aile müessesesini de bir vücut gibi düşündüğümüzde, ailenin her bir ferdinin farklı zamanlarda hissettikleri, birbirine benzeyen veya benzemeyen, küçük veya büyük maddî ve manevî ihtiyaçları hasıl olur. Bunlardan herhangi birini gideremediklerinde, ailede sıkıntı ve perişanlıklar başlayabilir ve bu durum mutsuzluk ve üzüntü iklimi oluşturabilir; zaman ve madde israf olur, manevî zararlara da sebebiyet verebilir.
İşte Devlet ve millet ilişkisini, beyin ve beden ilişkisine benzettiğimizde de; devletler kendi milletinin, hiçbir ayrım gözetmeden her bölgesi ve mahallinde, en küçüğünden en büyüğüne kadar, bütün insanlarının, ilerleyen zaman içerisinde ortaya çıkan, müsbet ve makul ihtiyaçlarını, devlet ve millet bütünlüğünün oluşturduğu vücuda zarar vermeyecek şekilde karşılamaya çalışır. Bazen bunu, geleceği ve ileriyi düşünerekten, bulunduğu coğrafyadaki ve de dünya çapındaki ilerlemelere nispeten geri kalmamak için, muasır medeniyetler seviyesinin üstünde yer almak için, önceden ve tedbiren yapar. Bazen de sunduğu hizmete karşı halkından beklediği görev, ferdin, devletine karşı aidiyet ve mesuliyet hissiyle, sorgulamadan yerine getirmesi gereken vazifeler listesinde yer almış bir görev de olabilir.
İşte bu minvalde Devletimiz, ilgili veya ihtiyaçlı kişilere bazen para, bazen tohum veya gübre, mütemadiyen sağlık hizmeti ve eğitim hizmeti gibi hizmetleri ve bu hizmetlere münhasıran, alet, edevat, donatım, kitap, kağıt, kalem ve benzeri malzemeleri gönderir. Yol, geçit, köprü, vasıtalar ve binalar yapar hizmetimize sunar. Bunların hemen hemen tamamı, yukarıda izah ettiğim gibi, devlet/millet vücudunun sıkıntılarını yok edecek, ihtiyaçlarını giderecek, sağlığını artıracak, yenileyecek veya kuvvetini ve kudretini artıracak, bütünlüğünü koruyacak, onu ileriye taşıyacak, her alanda muvaffak kılacak proje veya planlamalara ait çalışmalardır. Her birimiz kendimizi, bu vücudun herhangi bir parçası ve hatta birer hayati hücreleri olarak görmeliyiz ve bu algı ve şuurla hareket etmeliyiz. Aksi takdirde, bu hususta yerine getirmediğimiz mesuliyetlerimiz nispetinde, bu mukaddes vücuda, bizi daha huzurlu ve zengin kılacak projelere ve veya planlamalara, dolayısıyla kendimize zarar vermiş, böylece de 78 milyon insanımıza ait kul hakkı yemiş oluruz.
Devletimiz bir hastahane yapıyor, ilgili bölümlerine ileri teknoloji ürünü olan tıbbi makine ve cihazlar kuruyor; fakat bunların çok az da olsa bir kısmı halkımızın hizmetine sunulmuyor, kullanılmıyor, kullanılamıyor veya hainler tarafından, kullanılması engelleniyor, imha ediliyor olsa; bu durum hepimizi üzmez mi Ülkemize zarar vermez mi
Devletimiz, çok büyük maddî harcamalar yapıyor, okullarımıza, öğrencilerimize kitaplar, bilgisayarlar, tabletler ve çok çeşitli eğitim araçları gönderiyor, fakat yetkili, vazifeli ve ilgililer bunları ataletinden veya kasten kullanmıyor ve kullandırmıyor olsa; onlara karşı sevgimiz, saygımız ve güvenimiz azalmaz mı Çocuklarımız, gençlerimiz, devletin sunduğu bu hizmetten faydalanamadıklarından dolayı geri kalmazlar mı Bu durum bizim, ülkemizin ilerlemesini engellemez mi Sonuçta hepimiz bu para, iş, makine ve zaman israfından dolayı zarara uğramaz mıyız Görevini yerine getirmeyerek, devletimizi ve milletimizi böylesine büyük zararlara sokan kişi veya kişiler haram yemiş olmazlar mı 78 milyon insandan ayrı ayrı helallik de alamayacaklarına göre, kul hakkı yemiş olmazlar mı
Bu hususta Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.s.), üzerinde kul hakkı bulunan kişilerin, hak sahibi olan mazlumlardan helallik almalarını; bunun yapılmaması durumunda haksızlık yapan kişinin salih amellerinin, haksızlığı ölçüsünde alınarak hak sahibine verileceğini, eğer verilecek salih amel bulunamazsa o zaman da mazlumun günahlarının zalime yükleneceğini buyurmuşlardır. (Buhari, Mezalim, 10).
Allah bizleri kul hakkı yiyenlerden eylemesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şadiye ÖZTÜRK Arşivi