CAM KIRIKLARI

Orhan Arslan

6 yıl önce

Halkın Gündemİ; taciz, şiddet, cinayet...Devletin asıl gündemi;  Ülke güvenliği...Siyasetin gündemi; ittifak yasası ve tartışmaları...Toplumumuz içerisindeki ahlaki çöküntünün çok değişik örnekleri ile; her gün karşılaşıyoruz. Herhangi bir yol üzerinde çıplak ayakla yürüyen insanlara benziyoruz. Ayağımız çıplak, yolun her tarafı ise cam kırıkları ile dolmuş. Bazı yerler çok fazla rahatsız edici cam parçaları ile dolmuş. Bazı yerler ise; nispeten yürümeye müsait ya da cam parçacıkları çok küçük, toz halinde olduğu için fazla rahatsız etmiyor. Ancak, o toz halindeki camlar da; zamanla vücutta yerleşerek, ileride daha kapsamlı yaralara neden oluyor. Diğer yerlerde ise; yürümek için hayli cambaz olmak gerekir. Ayağınıza zarar vermeden yürümek çok zor gibi görünüyor. Gidebilecek ve yürünebilecek başka yol olmadığına göre; zaman, zaman bu cam parçacıkları ile yaşamaya alışıyorsunuz. Bunu bir manada hayatın gerçeği olarak kabul ediyorsunuz. Öyle de kabul etmeye devam ediyoruz...Neden bu kadar cam parçası ortalığı doldurdu? diye soracak olursanız. Cevap çok basittir. Toplumun içerisinde olan; her kademedeki insan topluluğu, farkında olmadan bu olaya yardımcı oluyor. Evvelden ayıp, günah, konuşulması bile toplum içerisinde sakıncalı sayılan şeyler; Bugün tüm çıplaklığı ile göz önüne seriliyor. O konuda hiç bilgisi olmayan insanlara bile, habercilik adına veya bilgilendirmek adına; açabileceği zararlar hesap edilmeden, Halkın önüne konuluyor. Öyle olayları duyuyor, ya da şahit oluyoruz ki; içerisinde kendisinin bilgi sahibi olmadığı bir konuda bir haber, bir bilgilendirme duyan gençler, çocuklar, o konuda aile büyüklerine; sorular yöneltiyorlar. Bazen, o kadar mahrem konular hakkında sorular geliyor ki; Aile büyükleri cevaplamakta çaresiz kalıyorlar. Aldıkları cevaplardan tatmin olmayan veya ailesini verdiği bilgileri yeterli görmeyen nesiller; kendileri o konuda bilgi sahibi olmaya çalışıyorlar. Bazen gerçeğe ulaşıyorlar, bazen de kendilerini; onun gizemine, kaptırarak hiç de hoş olmayan şeylerle karşılaşıyorlar. Bu davranış hem çocuğun ailesi ile arasında var olan bağı zayıflatıyor. Hem de istenmeyen davranışların ortaya çıkmasına neden oluyor. Örnek olarak ailesinden birisinin kendisine yanlış bilgi verdiğine inanıyorsa; o kişiyi yalancılıkla itham ediyor.Ya da; o konuda onun bilgi sahibi olmadığını cahil olduğunu söylüyor. Böylece aile içerisinde bir güven bunalımı oluşuyor. Genç nesil Ailesinin kendisini korumak adına, yeteri kadar bilgi aktarılmadığını, anlamıyor, anlamak istemiyor.Hatta, onu dışlanıldım, diye yorumluyor...Hayatta çok basit örnek vardır. Anne sütü ile beslenen ve ondan başkasına ihtiyaç hissetmeyen bir çocuğa; daha doğrusu bir bebeğe, siz döner yedirerek beslemeye çalışırsanız onun zararına bir iş yapmış olursunuz. Hatta hastalanmasına sebep olabilirsiniz. Her zaman söylenen çok güzel bir atasözümüz vardır. Demir bile tavında iken dövülür. Dünyanın en şerefli yaratılanı olan insanın da evre, evre gelişim süreci vardır. Buna dikkat etmeseniz; Tavında, yaşında, kavrama kabiliyetinde, kapasitesinin konumunun farkında olmadan, davranırsanız; o da size düzgün bir sonuç vermez.Konuştuğumuz dilin bile, ilk harflerini ilkokulla tanışan çocuklarımıza o yıllarda anlatıyoruz, öğretiyoruz. Yoksa Matematiğin en gelişmiş kurallarını o yıllarda öğretmiyoruz.İşte insanoğlunun toplumu algılaması, doğruyu, yanlışı anlaması, beyaz ve siyah arasındaki renk farkını kavraması için de; belirli bir sürece ihtiyaç vardır. Görünüşte etrafında gelişen bu olayları kavramaya çalışması bile zaman almaktadır. O halde ahlaken, ruhen bazı şeylere alışması ve öğrenmesi de dolayısıyla zamana bağlıdır. Bunun sosyal ve psikolojik araştırmalarını yapan araştırmacılarda görmüşlerdir ki; her şeyi öğrenmenin belirli bir zamanı ve vakti vardır. Siz olumsuz bir olayı durmadan oturmadan sürekli görsel basında gündemde tutarsanız; o konuyu tüm mahrem yönleriyle topluma anlatırsanız; birilerinin ondan olumsuz etkilenmesi doğaldır. Toplumun gündeminde olan; Hayatımızın her alanındaki şiddet, kin, nefret içeren haberleri, sadece haber sunuyoruz mantığı ile; sunmak ne kadar doğrudur. O haberi sunduğumuzda; o haberi dinleyenler arasında, o haberin içeriğinden, etkilenecek insanlar olabileceğini hiç aklımıza getiriyor muyuz? Yahut, o haberi verirken, o haberin içeriğindeki olayı tüm ayrıntıları ile, anlatırken; o şiddeti teşvik ettiğimizin ne kadar farkındayız? Sosyal sorumluluk taşıması gereken kurum ya da; kuruluşlar bu mana da ne kadar duyarlılar. Her zaman olduğu gibi, bu tür olayların da olmaması için, haber yayıncılığı ile ilgili bir yasa mı gereklidir. Haberin ne kadarı Halk ile paylaşılacak, ne kadarı paylaşılmayacak, bunu duyarlı olan insanların bilmesi gerekmiyor mu? Yetişen nesiller bizim toplumumuzun gelecekleri ise; onlara doğruyu, dürüstlüğü, iyi insan olmayı öğütleyen örnekleri çoğaltmalıyız. Bunu yapmaya mecburuz. Farkında olmadan şiddet haberlerini sürekli topluma sunarken, onların reklamını yapmış olmayalım. Bir şeyin olumlu veya olumsuz gündeme getirilmesi onun reklamının yapılmasıdır. Dikkatli olalım. TV dizilerine seyirci bulacağız diye; bütün çıplaklığı ile şiddet içeren sahneler konması ne kadar doğrudur? Dizilerde hep çığlık, hep bağrışma, hep kanlı sahneler görmek zorunda mıyız? Bu toplumda hiç iyi şeyler olmuyor mu? neden onların reklamını yapmıyoruz... Unutmayalım, önemli bir uyarıdır; Herkesin çocuğu var?Ve  gündem; cinsel suçlara verilecek ceza; hadım etme olsun mu? olmasın mı?İşte, geldiğimiz, son nokta... Bu toplum bizim toplumumuz... Bu topraklar bizim toprağımız... Ancak, yaşananlar; bizim değil, bize yabancı...

YAZARIN DİĞER YAZILARI