ESNAFIMIZIN HALİ

Ahmet Hasdemir

9 ay önce

Geçen hafta yollarda idim. Yakıt fiyatlarının bu kadar artması pek hayra alamet değil. Gittikçe artan fiyatlarla değil gezme, zaruri ihtiyaçların bile yapılamayacağı bir aşamaya doğru gidiyoruz.  Yol kenarlarında yöresel ürünleri satanlarla yaptığım sohbetlerde araç yoğunluğunun azaldığını, satışlarının düştüğünü, bu yılki ticaretlerinden çok umutlu olmadıklarından bahsettiler. Her ne kadar bu ne kadar araç var,  hayat pahalılığı nerede dense de durum öyle değil. Yollarda ki seyreden araçlar ülkenin damarları içinde hareket eden kana benzer, yaşam için kanın bünyemiz için ne kadar önemli olduğunu anlatmaya gerek yoktur.

Bu hafta artan akaryakıt fiyatlarından ziyade hem ilimizde ki hem de yol boyu şahit olduğum piyasa anormalliklerinden, isteyenin istediği fiyattan nasıl mal ve hizmet sattığından, nasıl keyfi davrandığından, ahilik kültürümüzün nasıl yozlaşıp yok olduğundan, para kazanma hırsının esnafı, tüccarı nasıl bozduğundan bahsedeceğim.

Ahilik iyi ahlakın, doğruluğun, kardeşliğin, yardımseverliğin kısacası bütün güzel meziyetlerin birleştiği bir sosyo-ekonomik düzendi. Yazılı olmayan yasaları vardı; nefsine hâkim olmak, Yaratıcıyı unutmadan onun emirlerini yerine getirmek, yasaklarından sakınmak, kanaatkâr olmak,  cömertlik içinde iyi kalpli ve yardımsever olmak, ikramda bulunmaktan, konuk ağırlamaktan mutluluk duymak,  dedi kodu yapmamak, kimsenin aleyhinde konuşmamak,  hakkaniyet içinde olmak gibi sayacağımız birçok güzellikleri olan bir yapılanma idi. Bu hasletleri taşımayanların dükkânı kapatılır, pabucu dama atılırmış. Geçmişimizde denge denetleme bu kesimde çok olurmuş. Sık sık esnaflar denetlenirmiş. Halka kalitesiz mal satan ya da müşterilerini kandıran kişiler ilk başta uyarılır ve para cezasına çarptırılır, aynı hatayı bir kez daha yapan esnafın dükkânı kapatılır ve damına ayakkabı atılırmış. Yukarıda ki saydığım güzellikleri taşımayan esnaf bu şekilde halka teşhir edilerek cezalandırılırmış.

Çok eskiye gitmeye gerek yoktur. Çocukluğumda güzel hasletleri taşıyan mahallemiz esnaflarını çok iyi hatırlıyorum. Evin büyük çocuğu olduğum için alışverişi bana yaptırırlardı. Hangisini anlatayım ki,  Kadir abim, Nadir abim, Hanefi abim, Mustafa abim  aklıma ilk gelenler. Allah rahmet eylesin, mekanları cennet olsun. On yaşımda bile değildim belki de, ihtiyacım olanı bana bir yetişkinmişim gibi davranarak verişlerini, sonra da çocuk olduğum için şekerle uğurlamalarını nasıl unuturum. Esnaf diyince hep mahallemin bu güzel insanları aklıma gelir. Mahallelinin kardeşi, ağabeyleri, amcaları, sırdaşı, kanaat önderleriydi.  Olduğu zaman alan, olmadığı zaman şartsız veren bir kaynaktı onlar. Bu adamların derdi para kazanmak değil yaşamak ve yaşatmak üzerine idi.

Yolculuk esnasında yaptığımız alışverişlerde ölçünün kaçtığına, esnafın kafasına göre fiyat verdiğine, denetleyenin olmadığına, düzensizliğin kısa yoldan para kazanmaya evrildiğine şahit oldum. Hak, hukuk, kanaat, günah, sevap, cennet, cehennem kimin umurunda?

Geçenlerde ilimizde yaşadığım bir alışverişi esnafımızdaki bozulmaya örnek olarak yazayım yeter. Bahçedeyim, su tesisat malzemesi lazım, birde danışacağım basit bir teknik konu var. Nalbatlarbaşından geçerken orada ki malzemecilerden birisine selam vererek girdim, ayak ayak üstünde oturan genç istifini bozmadan belli belirsiz selamımı aldı. Ben ihtiyacım olan malzemeyi ve sorunu anlattım. Dinlemedi bile, başka birisini tarif etti, bende oraya gittim. Orası ilgilendi, malzemeleri verdi, aslında diğerinde de o malzemeler vardı ama elinde ki oyuncağını bırakamadı. Ben aldığım malzemelerin bir kısmını kullandım, bir kısmı arttı, hiç kullanılmadı, ambalajında duruyor, işime yaramaz iade edeyim dedim. Götürdüm o esnaf beni daha çok şaşırttı, önce alamam dedi, sonra vergi dedi, şu dedi bu dedi onları kesti kalan parayı iade etti. Böylesi kazanç helal değil, haram bence. İyi bir dersi hak etmişti ama ben yaptığı işi marifet sayan esnaflıkla alakası olmayana ne ders verebilirdim ki?

İyilerimizde var ama azınlıkta maalesef. Allah sonumuzu hayreylesin, ahreti iyice unuttuk ne koparırsak kar diyoruz. Bire beş kazanmayla yetinmiyoruz hep daha fazlasını istiyoruz on misli kazansak doymuyoruz. Yalansız, dolansız, haramsız yaşayamaz olduk. Ders almaz olduk.

Unuttuğumuz bir şey var, eninde sonunda bir avuç toprak doyuracak gözümüzü…

YAZARIN DİĞER YAZILARI