Nasipsizler

Alper Duran
Alper Duran
Nasipsizler
15-05-2020

Bir yudum su, bir dilim ekmek ve bir nefesin miktarında saklıdır nasip. Varlık ve yokluk arasındaki ince çizgi, korku ve ümit arasındaki son durak ve gece ile gündüzün nimetleriyle mündemiçtir nasip. Rezzak-ı zülcelâl, insanlara madden ve manen olmak üzere, birtakım hisseler, kısmetler ve rızıklar taksim etmiştir. Kimine ilim, kimine kazanç, kimine şan, kimine ise güzel ahlak vermiştir. Bu saydığımız ve saymadığımız nice imkânlardan kimine fazla, kimine vasat ve kimine de, asgari oranda paylaştırmıştır. Bu üleştirme ölçüsü, O´nun sosuz ve gizli hazinesinin hikmetidir. Kulun insânî, îmâni ve islâmî duruşu, iki cihan üzerinden mükâfat nasibinin mikyasını belirler. Bu hesaplama, bütün bilinmeyen yönleriyle birlikte, ulu Çalab´ın takdiridir.  Ancak bazı insanlar, hırs ve tamahları yüzünden, nasip hediyesinden mahrum edilmiş ve dahi mahrum edilmektedir.

Sonsuz nimet sahibi olan Cenab-ı hak, yapıp ettiklerinden ya da susup harekete geçmediklerinden dolayı, bazı insanların şerefini, itibarını, kazancını, ahlakını ve dahi sahip olduğu her bir şeyi elinden alır. Kimini yoklukla, kimini de varlıkla rezil ve zelil ederek, nihayetsiz bir kesret ve zahmete muhatap kılar. Bu talihsiz zümreyi iki bakış açısıyla değerlendirmek gerekir. Birinci tabaka; elinde var olan lütfun alınmasıyla nasipsizleştirilmiştir. Ancak bazı kimseler, imtihan vesilesi için muhtelif imkânlardan mahrum kalabilir. Bu grup mevzumuz dışındadır. Bizim anlatmak istediğimiz kişiler ise ham, kaba, hodbin, yaban, nâdan, dalkavuk, muhteris ve yobaz ruhluların müstahak olduğu sondur.

Adilane yönetmediği için idarecilikten, hayır ve hasenata ehemmiyet vermediği için mal ve mülkten, fıtrata zulmettiği için şahsiyetten ve etrafına böbürlendiğin için saygınlıktan nasipsizleşilir. Her nimetin bir külfeti olduğu unutulmamalıdır. Şayet bu gaflete düşülürse, nimeti tevdi eden, liyakat prensibi dairesinde o kısmeti geri alır. İkram ve inayet yerine, cimrilik ve gayr-ı insanlık sergilenirse, sonunda bedel ödenmesi kaçınılmazdır. Zira bize zorlaştırmak değil, kolaylaştırmak tavsiye edilmiştir. Yine nefret ettirmek değil müjdelemek miras bırakılmıştır. Tehdit değil tebliğ ve teklif münasip görülmüştür.

En büyük mertebe hakkın ve halkın rızasına hizmet etmektir. Ancak bu yüce payeyi, değersiz bir eşya gibi sağ sola savurarak yok saymak, gayretullaha dokunur. Gayretullaha dokununca, bedbahtlığa düşünce, mazlumdan yüz çevirince, kişisel ikbali adalete tercih edince, tabiatı ne pahasına olursa olsun hırpalayınca, îzana ve insafa neşter vurunca, hırsın kölesi, riyanın yalakası, varlığın yaltakçısı, gücün nağmecisi, aymazlığın cilacısı, israfın alkışçısı, ilhadın tarafcısı, kutsiyetin harapçısı, zarafetin maktulü, ilmin cahili, toprağın çamuru, ziyanın karanlığı ve insanın münafığı olunca; Allah elbette böylesi şahsiyetsizleri nasipsizleştirir. Zira bu düşüklük, nankörlerin layık olduğu cezadır.

Birde kendilerine imkân, fayda ve paye verilerek nasipsizleştirilen bir tabaka vardır. Allah bazı insanların şerefini elinden alacağı zaman, ona makam verir. İtibarını yok edeceği vakit, ona mülk verir. İzzetini elinden alacağı durumda, mevkii verir. Sonra onlara mühlet verir. Zaman geçtikçe hakikat çizgisinden uzaklaşırlar. Umumi ve müşterek yoldan saparlar. Yaptıklarının yanlış olduğu söylenince de, izah çöplüğüne laf taşırlar. Sahip olunan değeri, ölçülü bir biçimde yürütmekten bile aciz olanlar, imtiyazlı bir halden lanetli bir sefalete düşen tıpkı iblis gibi, ilahi fetvanın hükmü altında ezilmeyi hak ederler.

Ezcümle, darlık ve varlık nimetini kaldıramayıp, cahil bir bedevi gibi itibarsız ve nasipsiz kalanların şu hayat sahnesinde geçici süreliğine endamlı yürüyüşlerinin bir kıymeti yoktur. Dileğimiz ve duamız odur ki, Rabbim bizi yokluk ve bollukla imtihan etsin, lakin Anadolu tabiriyle ve tıpkı nasipsizler gibi ?az verip gezdirmesi, çok verip azdırmasın.?

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?