Şadiye ÖZTÜRK

Şadiye ÖZTÜRK

Aidiyet/ mensubiyet duygusu, Mesuliyet kaygısı.

Günlük hayatımızda aile, iş, müessese, trafik, toplantı, misafirlik gibi ortamlarda; giyim, kuşam, tavır ve davranışlarımız ile mimik ve konuşmalarımızı sergilerken; bizi başarılı ve insanlara faydalı kılan duygularımızın en üst sıralarında mesuliyet duygusu yer alır. Ama bunun için, mesuliyet duygusu tek başına yeterli değildir. Bu duyguyu harekete geçirici bir his gerekir. Arz etmek istediğim konu itibariyle bu his; düşünce, endişe, huzursuzluk, korku, sıkıntı, tedirginlik, üzüntü anlamlarına da gelen 'kaygı' hissidir. Ama bu kaygı, ne aşırı olmalı ve bunalım, evham, kuruntu gibi rahatsızlıklara sebep olmalıdır; ne de çok düşük seviyede olup, kişiyi vurdumduymazlığa, umursamazlığa, tembelliğe, miskinliğe ve pasifliğe itmelidir. Kaygımızın dozu, kapasitemizle ve muhatabı olduğumuz kişi, olay, durum ve ortamla uyumlu, istendik sonucu alabilmemize yetebilecek seviyede olmalıdır. Yani kaygımızı bu anlamda kontrol etmemiz gerekir.

Anlattıklarıma bir misal vermeye çalışacağım. Ama lütfen dikkatinizi, verdiğim misaldeki olaya değil, mesuliyet kaygısı, aidiyet duygusu ve kavramlarına veriniz. Sizin de benzeri yaşantılarınız mutlaka vardır, o yaşantılarınız üzerinden mütalaa ediniz. Böylece, bu duygularımızın ne kadar gerekli, bizi hayata bağlayan, güçlü duygular olduğunu daha iyi anlayabileceğiz.

Anadolu'nun görev yaptığım illerinden birinde, ikamet ettiğim evden görülebilen bir çevre yolu vardı. Bu yol dağın eteğinde ve zemin kaymasından dolayı defalarca tamir ve bakım görmüş bir yoldu. Bir gün iş makinelerinin gürültüsünü merak ederek camdan baktığımda, o kaygan zeminde inşaat temeli kazma çalışması yapıldığını hayretle görmüştüm. Tamir ve bakımı için defalarca çok miktarda paralar harcanmış ve sağlamlaştırılmış bir yoldu. Tekrar kayması halinde devletimize maddi zarar verebileceği üzüntüsüyle, bu çalışmanın yapıldığı yerin hemen üstünde bulunan evlerin kayıp yıkılabileceği, insanların yaralanabileceği ve hatta ölebileceği endişesiyle ve korkusuyla, iş makinelerinin umursamaz bir şekilde çalıştırılmasının beni huzursuz ve tedirgin etmesinden dolayı sıkılmıştım. Yani bu bir anlık kaygım beni harekete geçirmişti. Hemen telefona sarıldım, ilgili ve yetkililere ulaştım, durumu anlattım, geldiler ilgilendiler.

Bu şehrin, bu devletin bir ferdi, mensubu olma, aidiyet yani mensubiyet duygum; sorumluluk/mesuliyet hissine; mesuliyet hissi de yukarıda sıraladığım sebeplerle kaygıya dönüşmüştü. Bu kaygı da beni harekete geçirmiş ve ben de üzerime düşeni yapmış ve kendimce istediğim sonucu elde etmiştim. İlgili ve yetkililerin de aynı duygu ve düşüncelerle harekete geçmiş olmaları da dahil olmak üzere, bu kısa süreli yaşantım, beni çok mutlu etmiş, rahatlatmış, güven duygumu artırmıştı.

Ben, bu ve buna benzer davranışlarımızın lokomotifini, kendimce 'mesuliyet kaygısı' diye adlandırdım.

Bu aidiyet duygusu ve mesuliyet kaygısının; anneyi, babayı, çocuğu, işvereni, işçiyi, amiri, memuru, devlet adamını, siyasetçiyi, öğretmeni, öğrenciyi, köylüyü, şehirliyi, yani kısacası her birimizi; gerektiğinde haddimize düşen kadarıyla, uygun yer, zaman ve dozda, ama dinamik bir şekilde harekete geçirmesi ve istendik sonuçlar elde edebilmek; bizi daha mutlu, müreffeh ve aydın bir toplum kılacaktır.

Daha çok küçük yaşlardan itibaren çocuklarımıza, onların yapabilecekleri ve yaptıklarında da mutlu olabilecekleri işleri verelim. Onlara 'bak bu iş senin', 'sen bu işi çok güzel bir şekilde yapabilirsin', gibi yüreklendirici sözlerle sorumluluklar yükleyelim. Bu şekilde yüklediğimiz mesuliyetleri yerine getirip getirmediğini 'sana bir iş vermiştim, yaptın mı' gibi sorular sorarak takip edelim, mutlaka tamamlamasını sağlayalım, başladığı işi yarım bırakmasına müsaade etmeyelim ki, bu onda davranış alışkanlığı haline dönüşmesin. Tamamladığı işi/ürünü yermeyelim, beğensek de beğenmesek de evvela methedelim, beğendiğimizi ifade edelim, aferin diyelim, ödüllendirelim. Mutlu olsun, kendine güven duygusu geliştirsin. Daha sonra, tekrar denediğinde daha da güzel ve kaliteli işler/ürünler yapabileceğini söyleyelim. Biz kendimiz de aidiyet duygumuzu, mesuliyet kaygımızı çocuklarımıza belli edelim, hatta yeri geldiğinde açıklayalım. Unutmayalım ki mesuliyet kaygısının ve stresin kontrolü konusunda doğru model olabilirsek, bu onların günlük işlerine de, sınavlarına da yansıyacaktır. Bu kaygı ve stres kontrolü becerisi, çocuk için hayatının her döneminde büyük bir enerji olarak, onu başarılı kılacaktır.

Kaygı ve stresin tek çaresi vardır; oda çalışmaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şadiye ÖZTÜRK Arşivi