Şadiye ÖZTÜRK

Şadiye ÖZTÜRK

Din algısı ile muteber îman mutabakatı.

En kalabalık, en şaşaalı ve en zengin olma; en büyük toprak parçasına, en büyük fizikî güce ve en modern süslü binalara/mekanlara sahip olma; en pahalı ve cicili bicili giyiniyor ve de son model araçları kullanıyor olma gibi hallerin; zulüm ve adaletsizliğin hüküm sürdüğü, açlık ve sefaletin, kan ve gözyaşının artmaya devam ettiği bir zamanda; insanların İlahî imtihanında çok da geçerli ve ön planda değerler olmadığını hepimiz biliyoruz ve bilmeliyiz. Özellikle günümüz dünyasında, mazlumların ve fakirlerin feryatlarına kulaklarını tıkayan toplulukların, bu maddî değerlerinin çokluğunun, insanların müsbet dinî algılarında, onların dinî inançları lehine, hiçbir değişikliğe yol açmayacağını; aksine çok şey kaybettireceğini de biliyoruz ve bilmeliyiz.

Her insanın bir din algısı vardır, bu algı özel ve de genel çeşitlilik arzeder.

Bir dine mensup olduğunu söylemeyi veya öyle bilinmeyi; o dinin emir ve yasaklarını çok iyi bilmeyi ve veya anlatmayı; çevresindeki insanlar tarafından o dinin vecibelerini yerine getiriyor, yasaklarından da kaçınıyor olarak görünmeyi ve veya öyle bilinmeyi, yeterli görmek veya zannetmek; gibi genel menfî dinî algı türleri de vardır diyebiliriz.

Hani derler ya, 'söyledikleriyle yaptıkları birbirine uymuyor' diye. Allah, Kitap, namaz, abdest gibi mevzularda hiç kimseye konuşma fırsatı bile vermeyen, ama günlük hayatına tatbik etmeye gelince hiçbirine yaklaşmayan; haksız yere devletin malını, parasını alan ve 78 milyon insanın hakkını yiyen, yani kul hakkı yiyen; zulüm, iftira, fitne, dedikodu, aşağılama, hainlik, asilik, hırsızlık, yalancılık, su-i zan, tembellik, ibadetsizlik, adaletsizlik, yetim malı ve kul hakkı yeme gibi gayri ahlakî ve dolayısıyla gayri dinî hal ve davranışları olan ve bir de maalesef üstüne üstlük bunların her birine haklılık iddiasıyla birer mazeret uyduran; gözünü her ne pahasına olursa olsun maddî menfaat hırsı bürümüş, bu 'tip insanların' hayat tarzları da, farklı bir menfî din algısının ürünüdür diye düşünüyorum. Allah bu hasta insanları ıslah ve münafıklıktan da uzak eylesin.

Reçete ve ilaçlar belli. Allah'ın ayetleri var, Peygamberimiz Hazret-i Muhammed'in tebliği kavî ve dolayısıyla Rehberimiz Kur'an-ı Kerim'dir.

İşte, Âli İmran Suresi 19. Ayet: 'Muhakkak ki Allah'ın indinde din, İslam'dır (teslim dinidir). Kendisine kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki hased sebebiyle ihtilafa düştüler. Ve kim Allah'ın ayetlerini örterse (inkar ederse), o takdirde, muhakkak ki Allah, hesabı çabuk görendir.'

Din: Allah tarafından konulan ve Allah'ın vazifelendirdiği Peygamberler vasıtasıyla akıl sahibi insanlara tebliğ edilen, onlara dünya ve ahiretde saadet yollarını gösteren İlahî sistemdir.

Öyle, bana göre, sana göre din olmaz, ona zaten din de denilemez. Beşeri münasebetlerin, ferdi ve sosyal ilişkilerin dün de, bu gün de ve bundan sonra da, ilelebet tamamına ait kullanma kılavuzu, bütün insanlığa indirilmiş olan, bizim kitabımız Kur'an-ı Kerim ve Peygamberimiz Hazret-i Muhammed'in hadîs-i şerifleri ve sünnetleridir. Bu manada Allah katında muteber iman, bu gerçeğe şeksiz ve şüphesiz olarak kuvvetli bir şekilde inanmak ve teslim olmak demektir. Herhangi bir Müslüman'ın din algısında, bu hakikate muhalif kirlenmeler, inanmalar, yorumlar, muhakemeler, mukayeseler ve düşünmeler varsa, kendisine muteber iman sahibi denemez. Yersiz mazeretlerimiz, ertelemelerimiz; bir nefes çeksem ne olur, bir yudum içsem ne zararı olur, birazcık alsam kim fark eder, onlar kutluyor ben de kutlayayım, herkes yapıyor ben de yapayım, adam sen de, banane, neme lazım, gibi düşünme, söz, tavır ve davranışlarımız doğru dînî algılarımızı kirletir, bozar; muteber iman sahibi olmaktan bizi uzaklaştırır, engeller. Peki bu, hakikate muhalif kirlenmeler, bozulmalar, yanlışlıklar ve eksiklikler nasıl yok edilecek de dîinî algılarımız, arınıp, muteber iman ile mutabakat halinde olacak

Daha önce de yazdığım gibi, 'Ne kadar çok doğru bilgi, o kadar çok doğru algı/idrak.'; yani, doğru dînî algılara sahip olmak için, Kur'an-ı Kerim'i ve güvenilir kaynaklardan/kişilerden, Peygamberimiz Hazret-i Muhammed'in hadîs-i şeriflerini ve sünnetlerini okumak, dinlemek ve öğrenmek mutlaka gereklidir. Bu da tek başına yeterli değildir; bu dînî algılarımız doğrultusunda, öğrendiklerimizi günlük hayatımızda devamlı uygulayarak, edindiğimiz tecrübelerimizin, bizi muteber îman sahibi etmedeki kudretini kavramamız, bundan ders çıkarmamız ve istifade etmemiz de mutlaka gereklidir.

Böylece, yeryüzünün veya gökyüzünün en uzak noktalarında ve yalnız bile olsak, Allah'ın bizi gördüğüne ve duyduğuna inanarak, dünya hayatının her salisesinde, sevap kazanmak ve günahlardan uzak durmak için bütün azalarımız ve hatta bütün hücrelerimizle, dikkatli ve heyecanlı bir şekilde, sürekli teyakkuz halinde olur, iyi insan olmak için gayret sarf ederiz.

Bu gayretimiz sayesinde oluşan din algımız, muteber iman ile mutabakata erişir. İnşallah.

Böyle bir hayat tarzı bizi, güzel ahlaklı insan, dolayısıyla mükemmel insan eder; zulümden, kötülükten, ahlaksızlıktan, haramlardan ve günahlardan uzaklaştırır. İmtihanımızın seyri başarılı bir şekilde devam eder. Çocuklarımıza ve gençlerimize de bu lisan-ı halimizle, kendi dînimizi ve kültürümüzü öğretmiş ve miras olarak da bırakmış oluruz.

Allah, affı sever, affedicidir; sonsuz merhamet sahibidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şadiye ÖZTÜRK Arşivi