Şadiye ÖZTÜRK

Şadiye ÖZTÜRK

Hicret, Ensar, Muhacir ve Kardeşlik

Gücü yetenin ve maddenin putlaştırıldığı; putların ilahlaştırıldığı; şeytanın efendileştirildiği; sevgi, saygı, hoşgörü ve merhametin unutulduğu bir cahiliye dönemi.
Güneşin ışığının ve sıcağının en çok görüldüğü coğrafyalardan birinde bile; cahiliye dönemi 'efendilerinin' gölgesinin ve zulmünün karanlığından adeta boğulacak duruma gelmiş biçarelerin, kölelerin, kız çocuklarının, mazlumların; aceba bu hayatımızı karartan kara bulutları dağıtacak bir aydınlık dünyayı görebilir miyiz, diye yaşlı gözlerle, yarım yamalak bir ümitle bekledikleri bir zamanda; ebedî nùr diyebileceğimiz bir ışığın, sadece bulunduğu topraklara değil, bütün bir dünyaya, hatta kainata aydınlık yaymak üzere görevlendirildiğini ilan ettiği bir dönem diye biliriz.
Bu öyle bir ilan ve öyle bir tebliğ ki; inanan insanların kendilerini insan olarak hissetmeye başlamalarına, adam gibi adamların giderek çoğalmalarına, ümit, güven, hürriyet ve mutluluk duygularının büyük bir enerjiye dönüşmesine, iman gücünün en büyük kudret olduğunun hissedilmesine vesile olmuş.
Bu kudretin korunması, geliştirilmesi ve bütün bir insanlığın bundan istifade etmesi için sadece inanan insanlar değil, diğer bütün canlılar da seferber olmuş adeta. Ebedî Nùr'un saklandığı mağara ağzına ağını ören örümceğin heyecanı; hemen oracığa alelacele bir yuva yapıp yumurtlayan kuşun telaşı; O'nu görmek için, yakın dostunun topuğunu ısıran yılanın, kendi hayatından bile vazgeçmişliği; O'na yapılacak evin en uygun yere yapılması için hem sahibini ve hem de arsasını titizlikle seçmiş olan devenin hassaslığı; bizim bildiklerimizden sadece bir kaçı olarak bunun bir göstergesi değil midir
Yapılan plan gereği Hicret, gizli ve küçük gruplar halinde devam ederken; artık zamanı geldi, dercesine, Mekke şehrinde Kabeyi tavaf ettikten sonra, alenî hicretine hareket etmeden önce, cahillere, 'karısını dul, çocuklarını yetim bırakmak, annesini ağlatmak isteyen varsa, çıksın karşıma beni engellesin!' diyerek Müslümanlara cesaret müşriklere korku salan Hz.Ömer'in gözüpekliği ve kararlılığı; cahil müşriklerin O'nu öldürme teşebbüsünde bulunacakları öğrenildiğinde, yatağına yatarak kendini fedayı göze alan Hz.Ali'nin yiğitliği ve cesurluğu; ayak topuğunun bir yılan tarafından ısırılmasına aldırış etmeden O'nun uykusunu/istirahatını ve hayatını korumaya devam eden Hazreti Ebubekr'in sadakati; her türlü zorluğa ve işkenceye rağmen hicret etmekten vazgeçmeyen Müslümanların bu İlahi davadan vazgeçmeyişleri ve daha nice sadık ve mûti insanların O'na bağlılıkları; bu günün insanlarına, ders almak için yeterli değil midir
Neydi bu derece ümidin, bağlılığın, sadıklığın, mutiliğin, heyecanın, telaşın, ölümüne fedakarlığın, ölümüne gayretin, kararlılığın, öz güvenin sebebi
' İnanmak, güvenmek, emin olmak, hem de hiçbir şüpheye yer vermeyecek derecede.
' Tebliğ edilenlerin eksiksiz olarak doğruluğuna canlı ve cansız varlıkların tamamının şahitliğini ispatlayan bir anlatım.
' Bu anlatım sayesinde, yaratan Allah'ın (C.C.) kudretinin ve merhametinin daha doğru bir şekilde farkında olmak.
' Bilen ve anlayan İnsanların, kendilerine emredildiği şekilde ('Ancak mü'minler kardeştirler.' Hücurat suresi:13) kardeş olmanın gücünü ve hür olmanın değerini hissetmeleri.
' Öyle bir kardeşlik ki, ensar, muhacir, soy, ırk ve renk gibi farklılıkların; ötekileştirme malzemesi olarak kullanılamayacağı bir dostluk ve birlik ikliminin tesisi.
Bütün bu verebildiğim cevaplar gösteriyor ki; 'Sadece aynı anadan doğmak değildir kardeşlik; aynı iman ve inanca sahip olmak da kardeşliktir.'
İşte böyle bir kardeşliğin bir araya getirdiği insanlar, önce bir elin parmakları sayısı kadar, sonra küçük gruplar ve daha sonra büyük topluluklar halinde, cahillerin yönettiği vatan topraklarından, yani Mekke'den Medine'ye, her türlü cefa ve zorluklara rağmen hicret (Göç) ettiler. Onları (muhacirleri) karşılayan ensar (Yardım eden, Medine'li Müslümanlar), 'önce can sonra canan' algısıyla değil, 'önce canan sonra can' algısıyla/idrakiyle karşıladı, misafir etti, ağlaşarak kucaklaştılar. Fakat kendilerine, hürriyet ve kardeşlik gibi bu büyük nimetleri sunan ebedi nur henüz gelmemişti, heyecanla O'nu beklemeye başladılar.
Nihayet beklenen İnsan! Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed (S.A.V.), yanında Hazreti Ebù Bekr ile birlikte Medine'ye teşrif ettiler. O'nu bekleyenler en tabi ve samimi karşılama töreni ve sevinç gözyaşları ile karşıladılar. İnsanlık tarihi bu derece büyük bir mutluluğa hiç şahit olmamıştır ve de olamayacaktır diye düşünüyorum. Bu teşrifin Mîladın 622.senesi Eylülün 20. Gününe rast gelen günü/zamanı, Müslümanların Hicri yılının/takvimin başlangıcı olarak kabul edildi. Yani bu yıl, 25 Ekim 2014 günü idrak ettiğimiz gün.
Bu Hicret hadisesi, öyle, bir köşe yazısı içerisinde anlatılabilecek kadar basit bir tarihî hikaye değildir. Her anı, özellikle bu günün Müslümanları ve hatta diğer bütün insanlar tarafından iyi okunmalı ve analiz edilmelidir. Peygamberimiz Hazreti Muhammed'in (S.A.V.) tebliği doğrultusunda, tavizsiz bir şekilde, tesis edilmiş kardeşlik ve hayat tarzının, insanları mutsuz edebileceğini bu güne kadar hiç kimse iddia bile edememiştir.
Bu Hicret hadisesi ve verdiği; iman, inanç, kardeşlik, hürriyet, birlik/beraberlik, davaya bağlılık, hedefe kilitlenme, motivasyon, azim, kararlılık, sadakat, planlı hareket etme, insan gibi yaşama, adamlık, fedakarlık, cesaret, tahammül, sabır, sevgi, saygı, hoşgörü, yardımlaşma gibi ulvî derslerin; Babalar, Anneler ve Hocalar tarafından, tabii ve tatbiki hayat tarzımızla, çocuklarımıza, gençlerimize mutlaka ama emsal model olarak verilmesi, öğeretilmesi gerekir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şadiye ÖZTÜRK Arşivi