
Şadiye ÖZTÜRK
İBNÜ-L ARABİ´NİN MABUD ANLAYIŞI
Füsus-l Hikem'in Nuh Fass'ından örnekler: İbnü-l Arabi, İslam'dan Vahdet-i Vücud'da doğru bir eğilim bulabilmek ve İslam Peygamberine bu düşünceyi nispet edebilmek için her vesileyi değerlendirir.
Nuh As. Kavmini Allah'a tenzih üzere davet ettiği zaman onları aldatmış ve kandırmıştır. İbnü-l Arabi, Allah'a bu tarz davet eden kimsenin davet ettiği kimseleri aldattığını ve kandırdığını düşünür. 'Bu durumda davet, bu kişiyi Allah'tan başkasına ibadet etiğine inanmaya sevk edeceği için onun Allah'a davet edilmesi, kendisini aldatmaktır, Halbuki varlıkta Allah'tan başkası yoktur' der.
İbnü-l Arabi, kavminin Nuh'u aldatmasını ise şöyle ifade ediyor: 'Sakın ilahlarınızı terk etmeyiniz. Ne Veddi, ne Suva'ı, ne Yağus'u, ne Yeuk'u, ne de Yesr'i.' (Nuh 23) Çünkü onlar bu ilahları terk etselerdi, terk ettikleri oranda Hakkı bilmemiş olurlardı. Çünkü ibadet edilen her şeyde (Mabud) Hakkın bir veçhi (Yüzü) vardır ki, o şeye bundan dolayı ibadet edilir. Yukarıda ki ayette Beş tane Put' ibadet edilmesini isteyenler o zaman ki müşriklerdir. İbnü-l Arabi, sanki Allah böyle emrediyormuş gibi ayeti tek yazmış, ama devamını yazmamıştır. Halbuki Yüce Mevla devamında ki ayette şöyle buyurur: 'Onlar gerçekten birçoklarını saptırdılar. (Rabbim!) sende bu zalimlerin sadece sapıklıklarını artır.' (Nuh 24)
İdris Fass'ından örnekler:
'Yüce olan Rabbinin ismini tesbih et; O, Yüce ve azametlidir.' İbnü-l Arabi, bu ayetleri tefsir ederken şunları anlatır: 'Kendisinden başkası olmadığı halde Allah kime karşı üstündür Kendisinden başkası olmadığı halde Allah kimden üstündür Yani sadece kendisi var olduğu halde Allah Hak hangi şeyden Yüce olabilir ki Kendisinden başkası var olmadığı halde Hak hangi şeyden yücelik elde edebilir ki Hak ile varlıklar arasında bir üstünlük ilişkisi kuramayız. Çünkü fazileti mümkün kılacak şey, izafe edilen yüceliktir. Hakk'ın yüceliği ise izafeten değil bizatihi yüceliktir.
Âlem' diye isimlendirilip, kendisine izafi yüceliği nispet ettiğimiz bu mevcut çokluğun kendi zatında gerçek varlığı yoktur. Kesret (Çokluk) gerçek değil, vehmidir. Aynı şekilde ona nispet ettiğimiz yücelik de nisbidir. Allah ve alem arasında üstünlük gerektiren yüceliğin ise İbnü-l Arabi'nin sisteminde ne yeri vardır, ne de anlamı.
İbnü-l Arabi, 'Hak ile halk arasındaki ilişkiyi 'Bir' rakamı sayılar arasında ilişkiye benzetip, Halik'ın durumu mahlûk; mahlûkun durumu Halik'tır. Her ikisi de ayni hakikattendir' der.
İbrahim Fass'ından örnekler: 'Binaenaleyh emir, Hak'tan sana ve senden onadır' diye isimlendirildin. Hak, seni istidadın ve lisan-ı halinle talep ettiğin şey ile mükellef kılmıştır. Hak ise mükellef diye adlandırılmaz.' Bu sözler İbn. Arabi'nindir. Daha önemlisi bundan sonraki cümleler de ona aittir:
'Hak bana hamd eder, bende ona hamd ederim.
Hak bana itaat eder, ben de ona ibadet ederim. Ayanda ise onu inkar ederim.
O, beni bilir, ben onu inkar ederim. Ben onu bilirim böylece müşahede ederim.
Bizden nasıl gani olur ki, halbuki ben ona müsaade ederim ve onu Sait ederim.
Hak bunun için beni icat etmiştir. Böylece onu bileyim de ben de onu icat edeyim.
Bize hadis bu manayı getirdi. Hak maksadını bende tahkik etmiştir.'
Bu beyitlerde ki 'Ben' zamiri halka; O, zamiri ise Hakka işaret etmektedir. Yine bu sözlerde İbnü-l Arabi'ye aittir.
'Biz Hak içiniz, nitekim. Onun için benim varlığımdan başkası yoktur. Fakat Hakk'ın zuhuru, benim varlığımdadır. Binaenaleyh biz Hak için bir kapı gibiyiz.
İshak Fass'ından örnekler: Kevni, (Kainatı) sadece bir hayaldir. =, hakikatte ise Hak'tır. Ey eşyayı kendi nefsinde halk eden. Sen halk ettiğin şeyi camiisin. (Kendinde toplamışsın.)
İbnü-l Arabi'nin sistemi: Vahdet-i Vücut'ta yaratma diye bir olay yoktur. Ona göre yaratıcının yaratılışta oynadığı rol, bil kuvve var olan şeyi, bil fiil mevcut hale getirmektir. Yoktan yaratma anlamındaki 'Halk' ise ona göre mümkün ve makul değildir. Arabi, yoktan yaratmayı Allah'a yakıştırmazken, Arif'i yaratıcı olarak göstermektedir.
Arif'te ki yaratma aracı 'Himmet'tir. Himmet, mahiyetini kesin olarak bilmediğimiz bir kuvvettir. Arif, meydana getirmek istediği her hangi bir şeye himmetini yöneltir, o şey hemen meydana gelir veya var olmasını istediği her hangi bir şeye himmetini yönelttiğinde, bu varlık meydana gelir.
'Arif, himmetiyle her hangi bir şeyi yaratır' cümlesinin anlamı, Arifin daha üstün bir alemde bil fiil varlığı olan bir şeyi his alemin de izhar etmesi (Göstermesi) demektir. Yoksa daha önceden var olmayan bir şeyi varlığa çıkarması demek değildir. O hal de Arif himmetini her hangi bir mertebede eşyanın suretinde yoğunlaştırmakla o şeyi, mahsus bir suret içinde harici varlık alanına çıkartabilir. Yani bu meseleyi ancak 'İnsanı Kamil' bilebilir. İnsanı Kamil, bütün varlık hakikatlerini nefsinde toplayan ve bütün ilahi isim ve sıfatların kendisinde temessül ettiği kimsedir. O, her şeyi kuşatan Kur'an gibidir. (Aslında Arabi, 'O, her şeyi kuşatan Allah gibidir' diyecek te küfrün üzerini örtmeye çalışıyor.)
Devamı yazılacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.