
Şadiye ÖZTÜRK
KALBİM EGE DE KALDI
Kış ayında bahar günlerini yaşamak ne güzel bir duygudur bilir misiniz İnsanın yaşama sevincini bir kat daha arttırır. Yeni bir ömür bahşeder, canına can katar adeta.
Bu sebepten kış aylarında Ege'ye gitmek beni her zaman neşelendirmiştir. Ağustos sıcağı kavramından nefret ediyorsanız size de şiddetle tavsiye ederim.
Şerbet gibi tatlı, ılık bir hava… Baharın müjdecisi çiçeğe durmuş badem ve erik ağaçları, Allah'ın mucizesi zeytin, aşkımızın özü zeytinyağı, denizden gelen iyot kokusu, denizin mavisi, martılar, nefis bir günbatımı, mis gibi taptaze mandalin, limon ağaçları, defne, kekik kokuları, sahil boyunca dev palmiyeler, bahçemizdeki mercanköşk, tere, taşların arasından fışkıran otlar, balık ekmek, ızgaradaki kefal, mırmır, istavrit, tavadaki kalamar, sabahları boyoz, gevrekli kahvaltılar, annemin zeytinyağlı enginar dolması, Arapsaçı, turpotu, dalagan, istifno, ebegümeci , deniz börülcesinden oluşan yemekler...
Kim ne derse desin Ege'nin inkar edilemez büyüsü işte bu…
Bir İzmir yazısı yazmak aslında hiç kolay değil. Çünkü yazacağım yazı Ege'nin incisi olan İzmir'in yanında çok küçük kalacaktır. Ancak yaşadığım, gezdiğim ve sevdiğim yerlerle ilgili olarak bir kesiti anlatmak mümkün.
İzmir'in M.Ö 6.500'lü yıllarda kurulduğunu ve birçok kavmin burada yaşadığını birçok medeniyete ev sahipliği yaptığını biliyoruz. İzmir Troyalıların yanısıra, Hititlilere, Perslere , Lidyalılara , Romalılara, Cenevizlere, Selçuklulara ve Osmalılara beşiklik etmiştir. İzmir ismini ''Smyrna'' kelimesinden almış. Zaman içinde Smira, Semire ,Asmira, Esmira, İsmire şekillerine girse de Türkler baştan beri bu şehre İzmir demişler. Smyrna, şehrin yöneticilerinden Teseus'un karısının adıdır.
'İzmir bir prensestir' diye yazmış Victor Hugo. Öyledir. Bitmek bilmeyen bir masal gibi olan, bu prensesle tanışma fırsatınız olursa benim size bazı tavsiyelerim var.
Denizin doğduğu bu şehirde Urla ya gidin , İskele'de yürüyün. Balıkçı restorantlarının birinde oturup, anıları denize atın. Deniz kokmak ister gibi kokusunu içinize çekin. Huzurla dolacaksınız. Hatta vaktiniz varsa balıkçı barınaklarının üzerinden batan güneşin büyüleyici güzelliğini seyredin.
Urla'da, Nobel Edebiyat ödüllü Yorgo Seferis'in evini, unutulmaz ses Tanju Okan'ın ve ünlü edebiyatçımız Necati Cumalı' nın evini burada mutlaka ziyaret edin. Sokakta yürürken eğer bir kuyruk görürseniz hiç çekinmeyin siz de sıraya girin. Kesinlikle orada birinin hayrına lokma dökülüyordur. Yüzsüzlük edin iki tabak isteyin. Merak etmeyin yadırganmazsınız.
Sosyal hayatın en önemli merkezlerinden olan Alsancak, şehrin simgesi Saat Kulesi, Konak'tan Yalı 'ya doğru uzanan o nefis sahil şeriti, dar sokaklarıyla Alaçatı, gözde turistik merkezi Çeşme, Seferihisar, serin sularıyla Foça, Efes Antik Kent, Kordon, Tarihi Asansör, Konak camisi, İzmir'in Selçuk ilçesinde yer alan ve dünyanın 7 harikasından biri olan Artemis Tapınağı, tarihi Agora, Kemeraltı, İnciraltı da görmek isteyeceğiniz yerler olacaktır.
Bu yerlerin içinde ben, otantik olduğunu düşündüğüm Kızlarağası Hanına ve ne ararsanız bulabileceğiniz Kemeraltı çarşısına gitmeyi çok severim. 1993 yılında restore edilerek günümüzde turistik bir çarşı olarak hizmete giren Kızlarağası Hanında, çok çeşitli el sanatları ürünlerini, halıları, deri kıyafetleri ve çarpıcı hediyelik eşyaları bulabilir ve hanın tam ortasındaki açık çay bahçesinde, kahvenizi yudumlarken mistik havayı içinize çekip yorgunluğunuzu atabilirsiniz. Ve burada mutlaka 'kumpir' yemelisiniz.
Eğer bu tadı sevmiyorsanız bir diğer yöresel lezzet olan kumruyu tavsiye ederim. Susamlı bir sandviç ekmeği ve içinde İzmir tulum peyniri, domates dilimleri ve yeşil taze biber parçası var. Biber özellikle sanırım acı seçiliyor. Muhteşem bir lezzet ama sandviç ekmeğinin taze olanını bulmak gerekir. Nohut mayası kullanılarak yapılan bu tombul sandviç ekmeği bir kuş gövdesine benzeyen boyutları nedeniyle 'kumru' ismini almış.
Daha sonra çay içilip kuşlara gevrek atılabilen vapurlara binin. Karşıya geçerken martıları ve körfezi seyredin. Adına yazılmış türkülerden biri olan: '' İzmir'in kavakları / Dökülür yaprakları / Bize de derler çakıcı/ Yar fidan boylum/ Yakarız konakları'' adlı türküyü de biraz mırıldanın. Vapur sefasının tadını alınca gün boyu inmek istemeyeceksiniz. Karşıyaka iskelesinin oralarda seviyorsanız eğer, içine limon sıktığınız midye dolmasını bir çırpıda ağzına atın. Karşıyaka ve Bostanlı'yı ayaklarınız isyan edene kadar gezin.
İzmir, rahat, sıcak, canlı, kozmopolik, ticaret, liman, kültür ve her alanda sayısız zenginliği olan bir şehirdir. Bütün bunların yanısıra senede iki defa gittiğim bu şehre çoğu zaman şairlerin gözüyle bakarım ben. Kimler kimler yazmamış ki bu şehirle ilgili şiirler… Nazım Hikmet, Necati Cumalı, Atilla İlhan, Salah Birsel, Ceyhun Atıf Kansu, Turgut Uyar, Nahit Ulvi Akgün, Ali Rıza Ertan, Behçet Aysan, Seyfettin Özdemir, Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Edip Cansever…Ben en çok Cahit Külebi' nin ''Şimdi İzmir 'de'' şiirini kendimle bütünleştiririm.
Şimdi İzmir'de sabahın sekizi
Karşıyaka'da, Alsancak'ta, Güzelyalı'da
Bir ağ dolusu balık gibi gençliğimizi
Daha yeni çektik denizden, rüyalarımızı da...
Türküler övüyor sevgimizi
Şimdi İzmir'de sabahın sekizi
Şu deniz, şu gemiler, bizim malımız
Altın saçar gibi güneş tembelliğimizi
Karınca gibi çalışıyor adamlarımız
İncir işleyen kızlar sayıklar hikayemizi
……
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.