Kutsal Değerlere Hakaret Öğretmen Duyarsızlığı

Son zamanlarda yaşanan bazı olaylar, yıllar önce yazdığım bir makalenin önemini, altını çizerek vurguladığı ifadeleri, konuları, tekrar gündeme getirdi.
Kimileri Bu Ülkenin kutsal değerlerine saldırmayı, hakaret etmeyi, alaya almayı, küçümsemeyi, alışkanlık haline getiriyorlar. Bu ifadeleri kullanırken ise, bazı kavramların arkasına gizleniyorlar.
Mevzi gerisinden saldırmaya devam ediyorlar. Büyük bir sorumsuzlukla, bunda ne var? canım, diyerek kendilerini savunuyorlar...
Bunlar Bu Ülkenin eğitim sisteminden geçmiş, öğretmen kadrosundan fikir ve düşüncesinden yararlanmış, tavır ve davranışları öğretmenlerinden öğrenmiş insanlardır.
Eğer Aile içerisinde bu değerler yargısı ile yeteri kadar tanışmamış bir çocuk, okul sürecinde de bu Milli ve Manevi değerler ile yeteri kadar tanışmamış ise, sıkıntı başlıyor demektir.
Üzülerek ifade edelim, böyle bir grup var.
Yine en üzücü tarafı bu grubun içerisinde kimi sanatçı, yazar, akademisyen, araştırmacı, sıfatı taşıyan, aydın geçinen insanların olmasıdır.
Bunlardan bazıları Dinimize ait bir kavram, etkinlik, gün, ibadet, eylem görmesin. Kendilerine göre başlıyorlar saldırmaya, alay etmeye, küçümsemeye, dışlamaya, aşağılamaya… Bunlara hatırlatmak gerekir. Siz bu tür yanlışları yaptığınız zaman, Dini inancımıza saygı göstermediğiniz zaman, inancımızda bir eksiklik, noksanlık, yıpranmışlık olmuyor. Siz sadece kendinizi açığa çıkarmış oluyorsunuz, içinizdeki kin ve nefreti ortaya dökmüş oluyorsunuz. Sözde çok sevdiğini söylediğiniz Ülkemizin halkının çok kısmına sırtını dönmüş oluyorsunuz. Sonuçta belki farkında değilsiniz ama, kaybetmiş oluyorsunuz…
Toplumdaki değeriniz artmıyor...
Dikkatleri sadece üzerinize çekmiş oluyorsunuz...
En can alıcı soru ise, siz bu eylemleri yaptığınız zaman kendinizi ne sanıyorsunuz? Hangi hak ile, Dini ve Milli inançlara saldırmayı kendinize vazife ediniyorsunuz? Siz kimsiniz? Önce kendinizi tanımlayınız, kimliğinizi, inancınızı açık ediniz. Öyle bildik kelimeler kullanmayınız. Yani Ben demokratım, yok cumhuriyetçiyim, yok laikim, gibi kalkanların arkasına sığınmayın. Açıkça amacınızı, hedefinizi, kimliğinizi, ne yapmak istediğinizi, belirtiniz. Biz de sizleri tanımış olalım…
Yine de bütün bunlar Halkın çoğunluğunun sahip olduğu Dini inançlara saygısızlık yapmaya sizleri yetkili kılamaz… Önce tahammül etmeyi, birlikte yaşamayı öğreniniz… İnançlı insanları Ötekileştirmeyi, dışlamayı, yok saymayı, küçümsemeyi terk ediniz. O zaman adam olursunuz… O kadar…
Sanat yapıyorum diye, hakaret edemezsiniz… Fikir özgürlüğüm var diye aşağılayamazsınız… Özgür düşünceye sahibim diye, başkalarının özgür şekilde inandığı inançlarına saygısızlık yapamazsınız… Özgürlüğünüzün sınırları, başkalarının özgürlük sınırlarını aşamaz...
Hele Devlet memuru özelliğiniz var ise, daha dikkatli olmak zorundasınız…
Devlet yapılanması içerisinde görev alan bazı mesleği Öğretmen olan arkadaşlar, farkında olmadan bu yanlışı sınıflarda yapmaktadırlar. Bu Kabul edilkemez… Çocuklarımız, gençlerimiz bu tür yanlış fikir sahibi olan insanlara emanet edilemez...

Bütün bu olumsuz örnekleri verirken bir şeyin daha altını özellikle çizmek istiyorum. Biz burada insanların fikirlerini, inançlarını, sempati duyduğu düşüncelerini yargılamak istemiyoruz. Biz görev yapan insanlarımızın, görev anında sorumluluğu olan işleri yapmasını bekliyoruz. Görevinin dışında neye inanıp, inanmadığını sorgulamıyoruz. Düşünün ki ALTI yaşındaki çocuğunuzu anaokuluna gönderiyorsunuz öğretmenin asıl görevi onu çeşitli şekillerde hayata hazırlamak iken, o daha o, çağlardaki çocukların inancını yönlendirmeye, yok saymaya çalışıyor. Öğretmenin o anda asıl görevi o mudur? O nedenle diyorum ki; ben çocuğumu inancımla alay eden bir insana emanet etmek zorunda mıyım? Böyle yanlışlar yapanları nasıl tespit edeceğiz. Hangi mekanizma bunu engelleyecek.

Liselerde, Ortaöğretimde öğretmenin amacı, dersinin konusu inancımıza hakaret etmek midir? Örneğin branşı da felsefedir, dersinin konusu gereği bu konuyu enine boyuna çocuklara anlatacaktır. Bu onun görevi olduğu için ona saygı duyarım. Ancak, adamın branşı Türkçe, Fen bilgisi, Matematik, Sınıf Öğretmen, bu tür branşa sahip bir öğretmen arkadaş kendi konuları ile ilgili derinlikleri, en incelikleri öğrenciye anlatması gerekirken onları yapmıyor ve kendi ideolojik fikirlerini aşılamaya çalışıyorsa birilerinin de bunları yapanlara dur demesi lazım.
Devletin okullarında öğretmenler aracılığı ile her türlü Zararlı fikirlerin hem de derslerde öğrencilere anlatılıyor olması kabul edilemez. En azından o, öğretmen arkadaşların yaptığı hırsızlıktır, zamandan çalmaktadırlar asıl görevleri branşlarını anlatmak iken, kendilerinin branşları konusundaki beceriksizliğini böyle kapatmaya çalışarak öğrenci gözünde de sempati kazanmaya çalışmaktadır. Hatta o tür öğretmenler için not, değerlendirme de önemli değildir. Taraftar ve yandaş kazanmanın başka bir yöntemidir, öyle davranmak.
Yukarıda sıraladığımız örneklerin ışığında her meslek türünde olduğu gibi, ehil olmayan insanlar öğretmenlik mesleğinde de vardır. O nedenle her önüne gelenin öğretmen olarak atanmasını doğru bulmuyorum. Gelecek nesillerimizi emanet edeceğimiz insanların Vatan ve Millet kavramlarını oluşturan değerler yargısından uzaklaştırılarak yetiştirilmesini de doğru bulmuyorum, Başka mesleklerden insanlar her türlü fikre sahip olabilirler saygı duyuyorum. Ancak, gelecek nesillerimizi emanet edeceğimiz öğretmenlerin kendi Tarihine, kendi diline, kendi dini kültürüne, kendi değerlerine sahip çıkmadan genç nesillere yönlendirici olarak atanmasını da doğru bulmuyorum. O nedenle öğretmen yetiştiren sistemlerin bu değerler manzumesine sahip bir müfredat ile yetiştirilmesi taraftarıyım. Hele Ülkenin değişik Üniversitelerinde hiç de birbirine eşit eğitim ölçüleri ile yetiştirilmemiş farklı fakültelerden mezun olmuş insanları hadi bunları öğretmen olarak atayalım düşüncesine temelden karşıyım. İşte sonuç Ülkemiz bu türlü nedenlerden dolayı eğitim açısından Dünyada kaçıncı sırada?

Zulüm 1453 de başladı, fikrini bu gençlere kim empoze ediyor?

Bu anlamda,Devletin görev ataması sırasında güvenlik denetlemesi yapmasını önemsiyorum. Keşke mesleğini nasıl yapıp yapamayacağı da belirli bir süre denetlendikten sonra, kadrolaştırılması yapılması taraftarıyım. Uzun bir deneme süreci getirilmelidir. Dün mezun olan adam, bugün bakanlığın önünde görev istemek için eylem yapmamalıdır.
Üniversitelerden öğretmen ihtiyacı kadar öğretmen adayı yetiştirecek fakülte kontenjanları düzenlenmeli, bakanlık önünde oluşacak bu tür eylemlere fırsat bırakılmamalıdır... Öğretmenlik cazip hale getirilmelidir...
Bütün bunlara karşılık, Devletin her anlamda güvenliğini tehdit eden, terör destekçisi ve yandaşı olan her görevli öğretmen mesleğinin hangi kademesi zamanında olursa olsun, görevden uzaklaştırılması gerekir düşüncesindeyim.
Çünkü açacağı zarar, yaptığı iyilikten çok daha fazladır...
MEB BAKANLIK OLARAK HEM ÖĞRENCİ, HEM ÖĞRETMEN KILIK VE KIYAFET YÖNETMELİĞİNİ GÖZDEN GEÇİRMELİDİR.

Bazı kriterleri ortaya koymalıdır. Öğrencilerin ve öğretmenlerin, Oldukça dar, dikkat çekici, kıyafetlerin kullanılmaması gerekir. Okullarda öğretmen tanıtıcı isim, resim, yaka kartı ve kimliklerin zorunlu olması şarttır. Çünkü zaten kılık ve kıyafet serbestliği olduğu için, kimin öğretmen, kimin personel, kimim ziyaretçi olduğu belli olmamaktadır.
Aynı özeni ÖSYM nin sınavlarda da göstermesi gerekir.
Ayrıca, Hala fetö terör örgütü mensuplarının bazı eğitimin içerisinde, yan dallarında aktif olduklarını unutmamak gerekir...
İşte o zaman bazı yanlışlıkların önü alınmış olur…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Orhan Arslan Arşivi

AÇ BIRAKMA ABLUKAYA ALMA

17 Temmuz 2025 Perşembe 09:21

ÜLKE BİZİMDİR

11 Temmuz 2025 Cuma 09:27