
Şadiye ÖZTÜRK
MEVLA HABERİ ALALIM MEVLANA´MDAN
Onu anarken , anlatırken, anlaşılmasını sağlamak isterken söze yanlış yerden başlamak istemiyorum. Bunu yapmak onun bizden davacı ve şikayetçi olması demektir. Çünkü söz sultanım Mevlana;
''Ben sağ olduğum müddetçe Kur'an'ın kölesiyim/ Ben, Muhammed Muhtarın yolunun tozuyum
Benim sözümden bundan başkasını kim naklederse/ Ben ondan da bizarım, o sözlerden de bizarım.''
Dememiş miydi
741. vuslat törenlerinin sona erdiği şu günlerde, İslam mütefekkiri Mevlana'nın günümüzdeki algısı nereye girmektedir Ciddi manada sorgulanması gereken bir sömürüye dönüşmüş durumdadır diyebilir miyiz El cevap diyebiliriz. Aynı ifadeyi Mesnevi için de kullanabiliriz. Mevlana'yı, sevmek, yad etmek, anlatmak uğruna birçok hatalar yapılıyor, kusurlar işleniyor.
Özellikle son yıllarda Hazreti Mevlana, Türk edebiyat dünyasını birden sarıp birçok romancıya ilham kaynağı oluverdi. Özellikle Mevlana ve Şems ilişkisinin gizemi , popüler edebiyata malzeme oldu. Yazarların birçoğu kitaplarında ya bu ilişkiyi işlediler ya da Mesnevi'den birkaç parçayı hikayelerine , romanlarına almayı marifet saydılar. Mesnevi'yi ve diğer kitaplarını bir kez dahi okumamış olmalarına rağmen kitaplarında ona yer verenlerin, Mevlana' nın ne demek istediğini anlayamamış ve kendine göre göre uyarlayarak onu eserlerine malzeme etmeye çalışanların sayısı maalesef çok fazla …
Dahası da var.
Açın bakın internete, dolayısıyla sosyal medyaya ne çok saçmalıklar göreceksiniz. Ona , Şems'e ve Mesnevi'ye ait olmayan birçok ifadeyi görebilirsiniz.
Onu sadece bir semadan, hoşgörüden ibaret saymak, sadece şiir söyleyen bir şairmiş gibi göstermek, Mesnevi'sindeki aslan, kedi , köpek hikayelerini anlatarak onu bir masalcı gibi sunmak, modern dünyayı Mevlana'ya değil, Mevlana'yı modern dünyaya uydurmaya çalışmak, onun felsefesiyle uyuşmayan bir şekilde kullanmaya çalışmak, ticari meta kaygısı taşımak; onu hem gelecek nesillere eksik ve hatalı tanıtmak hem de istismar etmek demektir.
Tasavvuf ilmini bilmeyen ve bu kültürün açısından bakamayan ham ruhlu insanlar, Mevlana ve Şems yakınlığına gerek Mevlana' nın devrinde gerekse sonradan olsun bir anlam verememişler, çeşitli dedikodularla saf zihinleri bulandırmışlardır. Bu iki bilinmeyenli bir denklem gibi zor görünen mesele aslında hiç de öyle çapraşık değildir. Birçokları çenesini ve kalemini boşuna yormuşlardır.
Bizler şunu çok iyi biliriz ki, onlar bir bütünün parçalarıydı. Mutlak kemalin varlığını, tecellilerini birbirlerinde görmüşlerdi. Daha sonraları hangisinin can, hangisinin canan olduğu bilinmez ama cemal, cemale karşı olma durumuydu onlarınki.
Mevlana' nın aşkı bugünün suflî aşk anlayışından çok uzak, ilahi bir aşktı. İçindeki ilahi aşk gözündeki perdeleri kaldırmış, ona gerçeği görme, gerçeği yaşama imkanını bahşetmiştir. Ve o aşkın yokluk kılıcını çekerek aşktan gayrı ne varsa hepsini biçmiştir.
Şems'te Mutlak kemalin varlğını, cemalinde de İlahi nuru görmüştü. Hakk'ın ışıkları Şemse vurmuştu çünkü ve bu ışığa Mevlana aşık olmuştu. İşte Tebrizli Şems, Mevlana' ya aşk yolunda kılavuzluk ederek, onu uçsuz bucaksız aşk denizine attı. Aşıkken onu maşuk durumuna getirip, aşk potasında eritti. Yaktı, kavurdu ve mana aleminin sırlarına daldırdı. Onu irşadla manen vazifeli olan Şems olmasaydı, Mevlana, Mevlana olamayacaktı çünkü… Hayatını üç kelimeyle özetleyen Mevlana 'nın yanmasına ve pişmesine sebep olan bir vasıtaydı.
Derler ki , Mevlana aslında yanmaya hazır bir kandildi. Şems geldi, çerağı ile bu kandili tutuşturdu. Hem de öyle bir tutuştur ki ortada ne çerağ ne kandil kaldı.
Evet Mevlana sema yaptı, çünkü çoşkun aşkını müzikle semayla besliyordu. Sema onun için ilahi vuslata erişmekti. Maddi alemden sıyrılan aşığın cezbe haliydi. Aşığın gıdasıydı kendi ifadesiye.
Sema için müzikle raks etmek gibi basit bir tanım yapılamaz. Sema esnasında her hareketin ilahi bir manası vardır. Çark etmek, yani dönmek, Allah 'ı her yönde görmeyi ve her yönden feyz almayı ifade eder. Mesela ayak vurmak, nefsi ayak altında ezmek demektir. Semada secde kulluğun ta kendisidir.
İslamiyetten bağımsız bir Mevlana düşünülebilir mi Bu mümkün değil. Mevlana İslamı yaşayan, ona bağlı arı , duru bir Müslümandır. O aynı zamanda bir İslam alimi, peygamber varisidir. O bir hümanisttir fakat Kuran Kerim ve hadisi şeriflerce düşünce ve davranışları çerçevelenen bir hümanist. Onu dinden azade sayarak bambaşka hüviyetlerle tanıtmaya kalkışmak gerçeğe aykırı düşer. Şiir de söylemiştir fakat Mevlana' nın şairliği onun birçok meziyetinden sonra gelir. Müslümanların da Müslüman olmayanların da işine yarayacak çok şeyler vardır ifadelerinde. İslam'ın bir manası ve bir de ameli vardır. Onun söyledikleri tamamen İslamın manasıdır. Şair, hümanist, bilge, mutasavvıf gibi kelimeler onu anlatmaya muktedir değildir.
Mevlana 'nın muazzam, her zekayı ve her devri tatmin etmiş en ünlü ve en hacimli olan eseri Mesnevi' dir. Eskilerin tahkiye dedikleri hikayeli anlatım metoduyla anlatır eserini. Hem de öyle bir anlatır ki sanki bütün ömrünü bunları müşahede etmekle geçirdiğini sanırsınız. Bu hikayelerde insanlığa iletmek istediği o çok mesajlar vardır ki yalnız idrak edebilenler için eşi bulunmaz bir ilim, idrak edemeyenler için de basit birer hikaye olmaktan asla öteye gidemezler. Mevlana' da herkes kendinden bir şeyler bulabilir. Onun düşünceleri, kendisine kadar hiç kimsede görülmemiş ve görülmeyecek kadar zengin olan bir bilgi, kültür, görgü, duygu, ahlak, düşünce ve kültür hazinesidir. 13. asrı aşarak, vermek istediği mesajı bugünlere ulaştırabilen, yalnız bilim çevrelerinde değil, dünya çapında popüler olma mutluluğuna ermiş tek insandır.
Şu da bir gerçek ki Avrupalılar ilgilenmeseydi, Mevlana bugünkü konumuna gelemezdi. Avrupa onu bizden daha çok tanımaya, okumaya, sevmeye çalışıyor. Halbuki tam tersi olmalı. Onu herkesten, her milletten önce bizim doğru kaynaklardan öğrenmemiz, anlamalı, anlatmalı ve tüm cihana ''gel '' çağrısında bulunmalıyız. Fakat böyle bir Mevlana 'ya…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.