
Şadiye ÖZTÜRK
MUZAFFER SARISÖZEN´İ ANMA KONSERİNİN ARDINDAN
Muzaffer Sarısözen Hoca, 1930'lu yıllardan itibaren 30 yıl kadar süren çalışmalarıyla Türkiye sınırları içinden ve dışından derlediği on binden fazla türkü ve oyun havalarının 1500 tanesini bizzat notaya almış ve bunları, kurup yönettiği Yurttan Sesler Korosuna söyleterek, o zamanki radyoların erişebildiği her yere dinletmiş bir müzik bilimcimizdir. Sarısözen Hocamızın bu takdire şayan çalışmaları, milletimizin kültür bütünlüğünü pekiştirmesi bakımından çok önemlidir… Bu hususu vurgulayan birçok makale okumuş ve hatta ben de yazmışımdır. Bu yazımda daha önce yazılanları ve yazdıklarımı tekrar etmeyeceğim; fakat kültür birliği konusunda, yaşayarak şahit olduğum bazı olayları sizlerle paylaşmak istiyorum.
1990'lı yıllarda, açılıp öğrenci almaya başlayan Harran Üniversitesinin Fen Edebiyat Fakültesinde Dekan Vekili bir profesörden başka öğretim üyesi yoktu. Dekan Vekili olan Prof. Dr. Yaşar Ünlü Hocayı tanıyordum. Ona yardımcı olmak üzere, her ay bir hafta boyunca Harran'da ders vermeye başlamıştım. Şanlı Urfa'da kaldığım zamanlarda akşam yemeklerini belli bir lokantada yiyordum. Lokanta şehrin en büyük lokantalarından biriydi; fakat her akşam benden başka yemek yiyen kimse olmazdı. Bir akşam, oradaki görevlilerden birine bunun sebebini sorduğumda aldığım cevap çok enteresandı: Urfalılar lokantada yemezlermiş. Yemek sipariş eder, kendi evlerinde yerlermiş. Ancak bazı kuruluşların kalabalık mensuplarına yemek verebilmeleri için, lokantaya da ihtiyaç oluyormuş. Birkaç günden beri lokantada benden başka kimse bulunmamasının sebebi de buymuş.
Yemek yemeye gittiğim günlerden birinde lokantada 25 - 30 gencin eğlenerek yemek yediğine şahit olmuştum. Bu gençler benim de bildiğim türküleri söylüyorlardı ama söyledikleri türkülerin sözleri Kürtçeydi. İçlerinden biri masama gelerek, rahatsız olup olmadığımı sormuştu. 'Eğer rahatsız oluyorsanız yemeğinizi bitirinceye kadar türkü söylemeyebiliriz' demişti. Ben de 'Keyfinize bakın gençler, iyi eğlenceler' demiştim. Bunun üzerine o gençlerden biri yüksek sesle 'Arkadaşlar madem Türk-Kürt kardeşliğinden bahsediyoruz, şimdi de Türkçe türküler söyleyelim' demiş ve bu sefer de Ege Bölgesinden derlenmiş bazı türküleri söylemeye başlamışlardı…
Harran Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesinde Müzik Bölümü de vardı. Müzik Bölümü Başkanı, öğrenciliğimden beri tanıdığım, beraber bağlama çaldığımız Abdullah Balak Bey idi. Sayın Balak bir gün bana: 'Biz burada kendi kendimize Urfa Türkülerini çalıp söylüyorduk. Başka yerlerde bağlamanın nasıl çalındığından da haberimiz yoktu. Ege'lilerin bağlama çalışını görüp işitince 'Biz de bağlama mı çalıyormuşuz dedik' demişti.…
Bir başka zaman da bir vesileyle Trakya'da, Kırklareli'ndeydim. Akşam, bir evde düğün varmış, beni de davet etmişlerdi. Düğünde gençler bir süre Trakya oyun havalarını çalıp oynamışlar, daha sonra da Güneydoğu Anadolu'dan derlenmiş halayları, Güneydoğulular kadar güzel çalıp oynamaya başlamışlardı…
Geçen yıllarda Sivas'ta da birkaç düğüne davet edilmiştim. Hepiniz de şahit olmuşsunuzdur ki, Sivas düğünlerinde de 'lorke' dahil Güneydoğu Anadolu Bölgemizin halayları çalınıp oynanmaktadır…
***
4. Ocak 1963 tarihinde hakkın rahmetine kavuşması münasebetiyle, her yıl Ocak ayının ilk yarısı içinde, Kültür Bakanlığı Sivas Türk Halk Müziği Korosu tarafından anma konserlerinin yapılması, artık bir gelenek halini almıştır. Bu geleneğin dünya durdukça devam etmesini dilerim. Ancak bazı yıllarda yapılan anma konserlerinde Sarısözen Hocanın kişiliğine uymayan hadiselerin yaşandığına da üzülerek şahit olmuş ve bu üzüntümü bir yazıyla dile getirmiştim.
'Marifet iltifata tabidir' derler. Doğrudur; fakat iltifatın da hak edene yapılması gerekir. Şayet olur olmaz herkese iltifat yağdırırsanız, marifetin değerini düşürmekle kalmaz, asıl marifet sahiplerini de üzmüş olursunuz…
14 Ocak 2015 Çarşamba günü yapılan Sarısözen Hocayı anma programı, önceki yıllara göre çok daha iltifata değer bir etkinlikti. Solo curanın, bizim eller ne güzel eller adlı Van türküsünün müziğini çalmasıyla programın başlatılması, benim yaşımdakilere radyolu yılları hatırlatmıştır sanırım. Programda Feracemi al isterim adlı Burdur türküsüne de yer verilmiş olması çok isabetli olmuştur. Zira bu türkünün giriş müziği de, uzun yıllar boyunca Yurttan Sesler programının jenerik müziği olarak kullanılmıştı. Sözün kısası bu yılki anma programını düzenleyen ve başarıyla gerçekleştiren Sayın Solmaz Kadıoğlu Hanımefendiyi ve yönettiği topluluğu yürekten kutluyorum. Ayrıca, Sarısözen Hocayı anma programı için Sivas'a davet edilen ve rahatsız olmasına rağmen çok üstün bir başarıyla programını tamamlayan TRT Erzurum Radyosu bağlama ve ses sanatçılarından Sayın Nurullah Akçayır Beyi de tebrik etmek istiyorum. Bağlama için 'üç tel bir tahta' dendiğini duymuştum. Evet öyledir; bağlama üç tel bir tahtadır; ama gerçek bir bağlama sanatçısının eline geçince, o üç tel bir tahta, tek başına bir orkestra oluverir. O akşam, Sayın Nurullah Akçayır Bey de, elindeki kısa saplı bağlamasıyla bizlere çok sesli müzik çalan bir orkestranın duyurabileceği zenginlikteki akorları duyurmayı başarmıştır. İşin en güzel tarafı, o akorları duyururken, çaldığı türkülerin özelliklerine hiç halel getirmemiş, aksine türküleri çok daha zenginleştirmiş olmasıdır. Bu husus, gerçekten takdire şayandı. Ben, bu vesileyle Sayın Nurullah Akçayır Beyi de, o büyük sanatçıyı, böylesine anlamlı bir anma programına konuk olarak davet eden Sayın Solmaz Kadıoğlu Hanımefendiyi de tekrar tekrar kutlamak istiyorum.
Yazıma son vermeden önce, birkaç kişiden ve Sarısözen Hoca'nın yeğeni olan Mehmet S. Sarısözen'den duyduğum bir konuya da değinmek istiyorum: Sarısözen Hoca'nın son arzusu türkülerimizin doğal dokusunda bulunan çok sesliliği Yurttan Sesler Korosu vasıtasıyla milletimize ve dünyaya duyurmakmış. Batı Müziği eğitimi almış ve fakat kendi müziğine yabancılaşmış bir takım kompozitörlerin, çok seslendirme gayesiyle türkülerimizi ucubeleştirmelerine şahit olduğumuz için, türkülerimizi çok seslendirme işini, özünden kopmamış bir müzikolog olan Sarısözen Hoca'nın, ömrü vefa etseydi, nasıl başaracağını çok merak ediyordum. Sayın Nurullah Akçayır'ın bağlamasıyla çok sesliliği başarmış olduğuna şahit olduğum için bahtiyarım. Hocamızın ruhu şad olsun…
Sayın Akçayır'ın türkülerimizi çok seslendirerek çalabilmesinin temelinde bağlamasına son derece güçlü bir şekilde hakim olması yatmaktadır. Korolarımızın da aynı başarıyı gösterebilmesi için, koristlerin seslerine aynı düzeyde hakim olmaları gerekir. Darısı korolarımızın başına…
Son olarak şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Batı dünyasındaki bazı orkestralar modern çok sesli müzik icrasının yanı sıra, J.S.Bach'tan önceki devirlerden kalmış bazı müzik eserlerini de o zamanın müzik aletleri ile aslına uygun olarak icra etmektedirler. Böylece çağdaş insanlar, müziğin zaman içindeki gelişimine, şahit olabilmektedirler. Bizim de artık tek sesli icra edilen eski eserlerimizin yanı sıra, müziğimizin doğal yapısında zaten var olan çokseslilik özelliğini ortaya çıkaran yeni çalışmalara daha fazla yer vermemiz gerekmektedir. Dikkat edilirse, asırlardır aynı coğrafyada beraber yaşadığımız ve bu bölgenin müziğine en az bizim kadar hakim olan Ermeni kompozitörlerin, çok sesli müzik yazma ve yorumlama konusunda dünya çapında üstün başarı gösterdikleri görülecektir…
Müziğimizin hak ettiği biçimde değerlendirilmesi ve yorumlanması hususunda gerekli çalışmaları yapma görevi ise öncelikle profesyonel müzik sanatçılarımıza düşmektedir. Saygılarımla… 15.01.2015
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.