Prof. Dr. Vehbi Ünal

Prof. Dr. Vehbi Ünal

YAVUZ BÜLENT BAKİLER’İN ARDINDAN

Bir gün baksam ki gelmişsin...
Hasretin içimde sonsuzluk kadar.
Şaşırmış kalmışım birdenbire çaresiz.
Dökülmüş yüreğime gökyüzünden yıldızlar.

Sivas’ın ve ülkemizin yetiştirdiği büyük şair ve yazar Yavuz Bülent Bakiler’in vefatını derin bir üzüntüyle öğrendik. Onu ilk kez ortaokul sıralarında, Türkçe öğretmenimizin bir şiirini tanıtmasıyla tanımış; daha sonra özellikle şiirlerinden derin biçimde etkilenmiştim. Yalnızlık (1962), Duvak (1971) ve Seninle (1986) o dönemde biz gençleri büyüleyen eserleri arasındaydı. 1980’li yıllar ne internetin ne de cep telefonlarının bulunduğu bir dönemdi. O yıllarda eserlerinden tanıdığımız Yavuz Bülent Bakiler’in Sivaslı oluşu, bizler için ayrı bir gurur kaynağıydı. Onun hemşehrimiz olması, biz gençler üzerinde derin izler bırakmış; bizlere bir rol model olmuştu. O yıllarda kaleme aldığı “Sivas’ta Yoksul Çocuklar” şiiri ise yoksulluğun ve hüznün ağır sorumluluğunu omuzlarımıza yükleyen, bizleri duyarlılığa çağıran bir nida gibiydi. İçimizdeki hüznü ve umudu aynı anda alevlendiren bir ateşti

Rahmetli; beyefendiliği, kibarlığı, nezaketi ve kusursuz Türkçe kullanımıyla örnek bir insandı. Yavuz Bülent Bey’in güzel Türkçe konusundaki hassasiyeti, herkesçe bilinen bir gerçektir. Türkçede kullanılan yanlış ve uydurma kavramlara adeta savaş açmış, ömrü boyunca bunun mücadelesini vermiştir. Gençlere Türkçeyi sevdirmek, güzelliklerini anlatmak ve geçmişle bağ kurmalarını sağlamak için ciddi bir emek harcamıştır. Zira şunu çok iyi bilirdi ki: Bir milleti hafızasından, kültüründen, tarihinden koparmak isteyenler, önce diline dokunurdu. Kavramlar, değer yüklüdür onları uydurma sözcüklerle ikame ettiğimizde, geçmişle ve taşıdıkları anlam katmanlarıyla bağlarını koparırız. Çünkü her bir kavram, toplumsal hafızanın bir taşıyıcısıdır.

Yavuz Bülent Bey’in Sivas’a olan düşkünlüğünü gerek şiirlerinde ve yazılarında gerekse özel sohbetinde bulunanlar bilirler. Nitekim defin yerinin Sivas olmasını vasiyet etmiş olması da bu bağlılığın somut bir göstergesidir. Ancak biz Sivaslılar olarak Yavuz Bülent beye ne kadar vefa gösterebildik onu sorgulamamız gerekmektedir. Zannedersem ilk defa Sivas’a Sultanşehir ismini de veren o idi.

Her ne kadar 2012 yılında Cumhuriyet Üniversitesi tarafından fahri doktora unvanı verilmiş, Sivas Belediyesi tarafından da bir caddeye ismi verilmiş olsa da kendisinin daha fazla paye hak ettiği bir gerçektir. Çünkü Cumhuriyet Üniversitesinin kuruluşunda ciddi emeği geçmiş ve o dönemde ciddi mücadele ettiğini anlatmıştı.

2019 yılında; 83’ünde, ayağında spor ayakkabıları, yüzünde araştırmanın ışığıyla şehir şehir gezen bir bilgeyle Kırgızistan’da yollarımız kesişti. Sivaslı olduğumuzu duyunca nezaketle masamıza teşrif etti. Gece ikiye dek süren sohbetimiz, çeşitli konularda tatlı bir yolculuk gibiydi. Kendisine Sivas’a gelerek Alevilik ve Bektaşilik üzerine bir konferans vermesi için davette bulundum; memnuniyetle kabul etti. Ne yazık ki hayatın akışı içinde bu güzel niyet gerçekleşemedi.

Onun adını büyük meydanlarda, okullarda, kültür merkezlerinde yaşatmalı, eserlerini gençlere tanıtıp sevdirmeliyiz. O hem dilimiz için hem de şehrimiz için parlayan bir yıldızdı.

Bir yıldız daha sönüp gitti dünyadan; geriye, kararan bir günün hüznü kaldı. Merhuma Allah rahmet eylesin; ailesine, sevenlerine ve edebiyat dünyamıza sabır ve başsağlığı diliyorum. Mekânın cennet, ruhun şâd olsun. Sözlerimi, Yavuz Bülent Bâkiler’in Sivas hasretini dillendiren o güzel şiiriyle noktalıyorum.

Ne güzel seni sevmek böyle uzaktan
Ve seni düşünmek bir çocuk hevesiyle
Her sabah yeniden ezan sesiyle
Müslüman Müslüman uyanan şehir

Bir Selçuklu nakışında seni bulmak ne güzel
Ne güzel seni duymak bir ney sesinde
Şemsi Sivasi'nin mübarek türbesinde
Kandil kandil yanan şehir

Türkülerin, halayların çağırır beni uzaktan
Yüreğin hep Mısmıl ırmak gibi tertemiz
Ner'de çifte minaremiz, Gök Medrese'miz?
Sımsıcak dualarla maziyi anan şehir

Alacakaranlıkta yoksul kağnılar
Ağlar inim inim senin yerine
Tozlu sokaklarına, kerpiçten evlerine
Bakarak kendinden utanan şehir

Tozunla, toprağınla, yoksul kağnılarınla
Yılın altı ayında yağıp duran karınla
Ve soğuk sularında, serin rüzgârlarınla
Gözümde tütüyorsun can şehir

Bir gün bir derviş gibi çıkıp gelirsem eğer
Görürsem bir daha gönül gözüyle seni
Anla bir rüzgâr gibi yüreğimden geçeni
Ve sonra anam gibi sar beni, sultan şehir
Ve sonra anam gibi sar beni, sultan şehir

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Vehbi Ünal Arşivi