
Prof. Dr. Vehbi Ünal
DÜNYANIN AÇLIĞA VE İŞGALE KARŞI SESSİZLİĞİ
Dünya tarihinde insanların açlıkla cezalandırıldığı dönemler sınırlıdır; öyle ki bugün, en vahşi suçlular bile hücrelerinde aç bırakılmaz. Gelir dağılımındaki vahşi kapitalist sistemden kaynaklanan adaletsizliği ve açlığı bir kenara bırakırsak, yeryüzünün başka hiçbir yerinde Gazze’deki kadar böyle bir zulme rastlamak mümkün değildir.
Firavun, “Bir İsrâiloğulu seni tahtından edecek” kehanetini duyunca yeni doğan bütün erkek bebekleri katletmişti. Bugün ise çağdaş firavunlar Gazze’de soykırım yapıyor; kadın, erkek, çocuk, yaşlı demeden tüm insanları, hatta hayvanları bile yok ediyor. Sefaletin, açlığın, yokluğun ve kimsesizliğin dibini yaşayan bu insanları yalnızca seyrediyoruz. Dünya ise iki yıl sonra burada nelerin döndüğünü, ne tür vahşetlerin işlendiğini yavaş yavaş görmeye başladı. Vicdanlar sızlamaya başladı. Halkı Müslüman olan ülkelerin sessizliği insanı çıldırtacak boyuta ulaştı. Hallâc-ı Mansûr’un “Bizi düşmanın attığı taş değil, dostun attığı gül yaralar” sözü, dostların bu suskunluğunda yeniden kanıyor.
İsrail ablukası altındaki insanların çaresizliği yüreklerimizi sızlatıyor. Açlığı kitlesel imha silahına dönüştürdükleri artık aşikârdır. Sadece karnını doyurmak için kuyruğa girmiş çocukların ve kadınların hedef alınması hangi insanlığa, hangi inanca sığar? Cenazelerini defnedenlere saldırmak, yaralı taşıyan ambulansları ve hastaneleri bombalamak nasıl açıklanabilir? Buna hangi vicdan sessiz kalabilir? Enkaz arasında hayatta kalma mücadelesi veren, Allahtan başka kimsesi kalmayan çocukları ve anneleri yok etmek… Bunu yapanlara “insan” demek mümkün müdür? Bunlarla aynı dönemi paylaşmaktan utanç duyuyorum. Bu bir savaş değil, bir toplumun sistematik olarak yok edilişidir. Çünkü savaşında bir hukuku vardır. Burada ise vahşet, soykırım, zülüm ve kural tanımamazlık hüküm sürmektedir.
Kısaca bu katliamda ölenlerin 20 binden fazlası çocuk ve 21.yüzyılda beş yüzü aşkın insan açlıktan hayatını kaybetmiştir. Gazzeliler açlık, yokluk, susuzlukla imtihan olurken bizde onlarla imtihan olduğumuzu unutmamamız gerekmektedir.
Yaşananlar bize çok şey öğretiyor:
- Siyonistlerin eline fırsat geçtiğinde ne kadar zalimleşebileceğini, anasını tanımayan bir sabi (çocuk) dahi gözlerini karartmaya yettiğini görüyoruz.
- Bu zulüm Gazze’yle sınırlı kalmamaktadır; Siyonistler kuduz köpek misali güç yetirebildiği her yere saldırmaktadır (Yemen, Lübnan, Suriye, İran, Katar vb.).
- Dünya tarihinin beş devletin kararıyla şekillenmemesi gerektiği apaçık ortadadır; daha adil bir küresel düzen şarttır.
- Bulunduğumuz mevki, görev ya da statü ne olursa olsun; çok çalışmak, üretmek ve dışa bağımlılığı ortadan kaldırmak zorundayız. Üstlendiğimiz işi kusursuz biçimde yerine getirmeyi ilke edinmeliyiz. Öğrenciysek en iyi öğrenci, çiftçiysek en iyi çiftçi, yönetici isek en iyi yönetici, ustaysak en iyi usta olmayı hedeflemeliyiz.
- Tarih, siyonistlerin imzaladığı anlaşmaları defalarca ihlal ettiğini göstermiştir; dolayısıyla bunlara güvenmek mümkün değildir. Bugünlerde gündemde olan anlaşmanın sonucu ne olursa olsun, ekonomik, askerî ve siyasî alanlarda daima teyakkuz hâlinde olmamız kaçınılmazdır.
- Demokrasi, insan hakları ve evrensel hukuk yerle yeksan olmuş durumda; kavramlar yalnızca belli devlet ve zümrelerin imtiyazı hâline gelmiştir. Silahın, paranın ve kaba gücün egemenliğinde acımasız bir küresel düzen hüküm sürmektedir. Öyleyse bu zulmü besleyen yapıları tüm yönleriyle teşhir edip alternatif ekonomik, kültürel ve siyasî modeller geliştirmekten başka çıkar yolumuz yoktur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.