
Şadiye ÖZTÜRK
Çocuklarımızın Ergenlik Dönemi meseleleri.
Aileler genellikle, ergenlik dönemini, rutin yaşantının devamı gibi görürler.
Ama maalesef bu rutin bir devam ediş değil; bu dönem, insan hayatının önemli bir dönemecidir/virajıdır.
Bu bir tadilat dönemidir, yani tadilat zamanı gelmiştir. Diyelim ki, evinizde birtakım değişiklikler yapıyorsunuz; yeni eşyalar alıp yerleştiriyorsunuz, kapılarınızı, pencerelerinizi yeniliyorsunuz, balkonunuzu odaya dahil ediyorsunuz gibi. Ergenlik döneminde de çocuklarımız fizîken, fikren ve ruhen buna benzer birtakım gelişmelere, değişikliklere maruz kalıyorlar. O çok söylenen ve bilinen koltuk altı kıllanmaları, sakal, bıyık hareketliliği, cinsi arzuların kıpırdamaya başlaması, bazı diğer bedenî gelişmeler, ilgi alanlarının artması ve değişmesi gibi. Onların; ben çok güzelim, yakışıklıyım, en güzel ben yazarım, çizerim, yaparım, konuşurum, giyinirim, bana ait her şey; arkadaşlarım, fikirlerim (vb.) kıymetlidir gibi iddialarının arttığı; kendine güven duygusunun da hızla geliştiği bir dönem. İnsanın kendi kişiliğini mükemmelleştirmeye başladığı, öyle düşündüğü; 'sen benden güzelsin, benden uzunsun, daha bereriklisin, zekisin, efendisin, ne güzel konuşuyorsun' gibi methiyelerden hoşlandığı bir dönem.
Bu tadilat dönemi diye benzetme yaptığımız ergenlik dönemi, öyle yıllaarca sürecek çok uzun süreli bir dönem değildir. İklim faktörünü de dikkate alarak düşündüğümüzde, vasati olarak 12,13-16,17 yaşları arasında yaşanan bir dönemdir. Verdiğimiz misaldeki gibi, evde yapılan değişikliklere alıştıktan, yeni eşyalara uyum sağladıktan ve bu yeni durumu kabullendikten sonra bu dönem bitecektir. Bu bir geçiş dönemidir. İşte bu nedenlerle özellikle anne ve babaların, ergenin uyum ve kabullenme gayretlerine destek olmalarının, onunla yüksek sesle konuşmamalarının, çok düşük sesle konuşmalarının daha doğru olacağı bir dönem. Onlarla tartışmamaları, sadece küçük müdahalelerle, onları yüreklendirecek şekilde konuşmaları; bu dönemi kazasız, belasız atlatabilmelerine yardımcı olmaları gereken; kendilerinin bu dönemleri ile çocuğun bu dönemini kıyaslamamalarının, kıyaslama mecburiyeti hasıl olmuşsa eğer, bunu sözlerle değil, davranışlarla veya benzeri haricî hikayelerle yapmalarının daha uygun olacağı bir dönem.
Bu geçiş döneminde onların, aile, okul ve çevre atmosferindeki gidişatlarını da, yakından izlemeli, gerekiyorsa değişik zamanlarda, kendisine belli etmeden takip etmeli veya onun günlük yaşantısını anlattırarak dinlemeli, sıcağı sıcağına hayat dersleri vermeli, nasihat etmeli, tavsiyelerde bulunmalıyız. Arkadaş çevresini seçmede, onlara ergenlik dönemi öncesinden başlayarak yardımcı olmalı, akrabadan, komşudan veya çevreden uygun ailelerle samimiyet kurmalı, çocuklarımızın da onların çocuklarıyla samimi arkadaşlıklar kurmalarını temin etmeliyiz. Böylece ergenlik dönemi ve sonrası dönemde güvenilir bir arkadaşlık ilişkileri kurmalarına vesile olmuş, önceden hazırlık yapmış da oluruz. Bu zaten bizim dînî vecibelerimizden biridir, 'sıla-i rahim' dediğimiz bir sosyal münasebettir.
Ergenlik döneminde çocuk, adeta çok kıymetli hassas bir kristal gibidir. Eğer siz bu dönemde gergin, aşağılayıcı, sert muamelede bulunursanız çabuk kırılır, dağılır. Bu şekilde tekrarlarınız artarsa, kişiliği zedelenir; ya içine kapanır sessizleşir, durgunlaşır, söner; ya da size döner dikleşir, kristaldir çizer, o sizi yaralar veya daha da ağır tahribatlara maruz kalmışsa, Allah (C.C.) korusun kendine zarar verme, evden kaçma gibi cahillikler düşünebilir. Ne derler, 'çok yüz verme yüzsüz olur, çok azarlama arsız olur.'. Hele hele çocuklarımızı, 'aptal, geri zekalı, beceriksiz' gibi sözlerle aşağılamak veya (maalesef özür dileyerek söylüyorum) küfretmek; kendi geleceğimizi aşağılamak, kendi geleceğimize küfretmek mesabesindedir; çünkü onlar bizim geleceğimizdir.
Bütün bunları dikkate alarak, bu döneminde çocuğumuzla/yavrumuzla, sözde ve göstermelik değil, özde ve samimi bir şekilde ilgilenirsek, sevgi ve merhametimizden emin olursa, bunu ona göz teması kurarak gözlerimiz ve mimiklerimizle gösterirsek, bu sıcak ve güvenli iklimi hissederse, onu dinlemeye ve anlamaya vakit ayırırsak, arzu istek ve ihtiyaçlarını karşılamak için elimizden geleni ciddi olarak yaptığımıza inanırsa; ona karşı anlayışlı ve dürüst olursak; onun kişiliğini geliştirici, itibarını artırıcı ve sıkıntılarından kurtulmasına yardımcı olacak maddî ve manevî yardım ve desteğimizi esirgemediğimizi anlarsa; bu yönde gerek sözlerimizle ve daha çok da tavır ve davranışlarımızla, yeri geldiğinde, hiç ihmal etmeden, ona yumuşak ve kısa nasihatlerde bulunursak; bu ve buna benzer güzel ahlaklı yaklaşımlarımız devam ettiği müddetçe, bu çok kıymetli kristal ışıl ışıl parlar, canlanır ve başarıları artar. Ben bu yaklaşım tarzını, bizim Sivas'ın Kangal Balıklı Çermiğindeki balıkların, adeta hiç dokunmuyormuş gibi sürekli dokunuşlarıyla insan vücudundaki irili ufaklı sivilce, yara, bere gibi hastalıkları temizlemelerine, iyileştirmelerine benzeterek tavsiye ediyorum, anne, baba ve hocalara. İşte nasihatlerimiz de böylesine yumuşak, hafif ve sürekli, onların manevî anlamda yaralarını berelerini tedavi edici olmalıdır. Böylece çocuklarımızı bu meşakkatli dünyada desteksiz bırakmamış oluruz. Unutmayalım ki, 'Damlaların kuvveti ağırlığında değil, devamlılığındadır.'
Ergen çocuklarımıza karşı bütün bu yaklaşımlarımız; onların ruhen ve bedenen daha sağlıklı yetişmelerine; aile, akraba, komşuluk ve dolayısıyla millî ve sosyal ilişkilerimizin daha da gelişmesine; dini ve kültürel mirasımızın bozulmadan istikbalimize sirayet etmesine; birlik ve beraberliğimizin korunmasına ve güçlenmesine; bunlara bağlı olarak da, daha medeni, daha kalkınmış/zengin, model alınan insanlar olmamıza vesile olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.