Şadiye ÖZTÜRK

Şadiye ÖZTÜRK

"Çocukluğum koşup gelse kanatlı kapılardan"

'Bağdaş kurup otursam sonra yün minderlere
Çocukluğum koşup gelse kanatlı kapılardan
Ve anamın nur elleri yaprak yaprak
Titrese saçlarımda, dursa sabaha kadar
Seferberlik yıllarını anlatsa ağlayarak...'

Ömrümüzün büyük bir kısmını içerisinde geçirdiğimiz, doğup büyüdüğümüz, sığınağımız, korunağımız ve güven duyduğumuz yuvamızdır o…
Çocukluğumuzun saf ve temiz mekanı... Bizim olan, bizden olan ve onda olduğumuz yer... Evimizdir; annemizle, babamızla, sevdiklerimizle bize ait olandır. Ana kucağıdır evlerimiz… Kendimizi kollarına attığımız, rahatladığımız ve kendimizi bulduğumuz belki de yegane yerdir… Unutulmaz hatıraların tatlı tebessümü o... o, içimizi yakan acılarımızın, hüzünlerimizin, bugün gözlerimizi nemlendiren yüreğimizi burkan en yufka yerimiz adeta...
İçinde huzur ve sükûnet bulduğumuz çocukluğumuzu, gençliğimizi belki hayatımızı yada bir kısmını onlarca hatırlarımızla yaşadığımız, bize ait olduğunu hissettiğimiz, dönüp dolaşıp geldiğimiz belki de yegane mekanımızdır evlerimiz…
Bundan çok önceleri değil, şöyle kırk elli yıl önce, henüz beton binaların hoyratça yeşillikler içindeki bahçeli evlerimizin yerine dikilmeye başlamadığı günlere ait eski Sivas fotoğraflarına şöyle bir bakıverin... İster Kale'den Medreselere doğru, ister Kızılırmak tarafına doğru veya Kepenek Caddesi'den Akdeğirmen'e doğru sokağın tam ortasından şırıl şırıl, berrak bir şekilde akan ırmağın her iki tarafındaki daracık sokağın kenarına sıralanmış, tek katlı, iki katlı cumbalı, ırmağa nazır sahil evlerine bir bakın... Beyaz badanalı ahşap binaların asude duruşlarını seyre dalın... Ne kadar asil ve sıcakkanlı duruyorlar değil mi İrili ufaklı bahçaleri ve bahçelerinde salınan ağaçlarıyla, şiir mısraları gibi dizilmiş duruşlarıyla, insana, insan yüreğine daha yakın duruyorlar.. Sıcak, sımsıcak ve sevecen...
O evlerin bulunduğu herhangi bir sokağa giriverin... Cetvelle çizilmiş olmasada, taş döşenmiş zemini çok düzgün değilse de, sokağın temizliği ve sukuneti, bir gönül sıcaklığı içerisinde insanı kendine çeken bir duygu seline kaptıracaktır. Daha sabahın en erken saatinde, sokaklara, dükkanlarını sabah ezanıyla açan esnafın gidişinin hemen ardından, evin yaşlılarının sokak çeşmesinden kovalarla su getirip kendi kapı önlerini suladıkları, bir elleriyle yaşmaklarını tutup diğer elleriyle suladıkları taş döşeli kaldırım ve kapı önlerini süpürerek, sokağı bir baştanbaşa temizlediklerinin kokusunu alırsınız... 'Herkes kapısının önünü süpürürse şehir tertemiz olur' sözünün uygulandığı, bunun bir yaşam tarzı olduğu günlerdi o günler...
Ve sokak aralarında dolaşın… Herhangi bir evin kanatlı kapısını aralayıp bir avluya giriverin... Konak ya da sıradan bir ev, hangisi olursa olsun büyük ya da küçük, ön tarafında ya da arka tarafında bir bahçesi yani avlusu vardır. Ve her avlunda meyve ya da kavak, bir köşesinde üç saç ayağından oluşan ya da taşlarla yapılmış bir ocak ve avlunun bir tarafında maşalalar halinde yapılmış, evin günlük yeşilliğini karşılayacak büyüklükte maydanozundan pancarına, soğanından fasulyesine mısırından ayçiçeğinde çeşit çeşit sebzelerin yetiştirildiği bir küçük bostanı bulunurdu. Avlular, ev ahalisinin günlük işlerini yaptığı açık alanlardı. Çamaşır burada yıkanır ve kurutulur, turşular burada kurulur, kıymalıklar burada kavrulur ve evin dışarda yapılacak temizlikleri burada yapılırdı. İkindi sonrası ağaç gölgesinde komşularla oturulup, bir taraftan yaşlılar çorap kazak dokunur, genç kızlar kanaviçelere desenler nakşederlerdi çeyizleri için ve bir taraftan muhabbet çayla koyulaştırılırdı. Yaz ve bahar aylarında avlular, ev ve komşuların hayat alanlarıydı bir bakıma…
Bahçeler yüksek duvarlarla çevrilmişti, dışarıdan gözükmemek ve avludaki kadınların daha rahat çalışması ve hareket etmesi için… Evler, başka evlerin manzaralarını kapatmayacak, ev halkının mahremiyetini ve rahat yaşamasını sağlayacak şekilde konumlandırılırdı. Eski evlerin bahçe içlerine yerleştirilmesi dar anlamda sokakları ve mahalleri, geniş anlamda da şehirleri dikeyine değil yatayına genişleyen bahçeli şehir konumunda şekillendirmişti. Bu nedenle, yuvamız olan evlerin yapısı ve mimarisi kültürümüzün önemli bir parçasıdır. Bir zamanlar evler, içerisinde yaşayan insanların, bulunduğu çevrenin ve diğer evlerin durumları dikkate alınarak gerek konumlandırma gerekse kullanım açısından fonksiyonel olarak tasarlanır ve estetik bir mimari anlayışla inşa edilirdi. Sivil mimari eserlerimiz içinde evlerimiz önemli bir yer tutar.
Muhakkak ki hanenin gelir durumuna göre evlerin mimari tasarımı ve büyüklükleri değişiklik arz etmektedir. Mimari özelliği açısından sanat değeri taşıyan geleneksel Sivas evleri, çoğu Anadolu şehirlerindeki ev tipleriyle benzerlik göstermektedir. Evler genelde tek katlı olmakla beraber daha sonraları şehirleşmenin yaygınlaşmasıyla birlikte iki veya üç katlı evler yapılmış ve yaygınlaşmıştır. İki veya üç katlı evler Sivas'ta konak olarak tanımlanmaktadır. Konaklarda asıl yaşama mekanı üst katlardır. Geleneksel mimari anlayışta evlerde, ilk katta pencereler sokağa değil bahçeye açılır. Yine aynı şekilde bahçe duvarları içerisi görülemeyecek şekilde yüksektir. Böylece bahçe işleri ve dışarıda yapılması gereken tüm işlerin rahatlıkla yapılabilmesi sağlanmıştır. Bazı konaklarda ilk kat mutfak, depo, ahır, samanlık için ayrılmıştır. İlk kat pencerelerinin sokağa kapanık mimari tasarımı, evin mahremiyeti düşüncesiyle şekillenmiştir. Konaklara giriş kapıları genelde iki kanatlı olup kapı tokmakları çeşitli figür ve biçimlerle estetik şekilde tasarlanmıştır.
Halk arasında daha çok konak olarak adlandırılan bu evler, gelen misafirlerin çokluğu ve sürekliliği nedeniyle haremlik ve selamlık bölümlerine ayrılır ve eve iki ayrı kapıdan girilir. Evlerde birbiriyle bağlantılı iki ayrı sofa vardır. Genelde bütün odaların kapıları sofaya açılır. Sofa ara geçit olarak kullanılmaktan daha çok oturma ve aile fertlerinin arada olma alanı olarak kullanılmaktadır.
Evlerin selamlık kısmı eve gelen erkek misafirlerin ağırlandığı, evin en müstesna kısmında geniş ve duvarları, tavanı, pencere pervazları tezyin edilmiş başoda adı verilen bölümdür. Köşe odalar iki dış cepheye sahip olmakla daha aydınlık ve manzaralıdır. Böylece eve gelen misafirler, ev halkını hiç görmeden başodaya alınabilirler. Harem, aile fertlerinin yaşadığı kısımdır. Çoğunlukla evin harem selamlık kısmına daha büyüktür. Harem kısmında aile fertlerinin oturma, yemek yeme ve yatma kısacası günlük yaşantılarını geçirdikleri mekanlar olarak tasarlanmıştır. Bu nedenle odalar daha sade yapılmış ve süslemeye fazla önem verilmemiştir.
Anadolu kentlerinin çoğunda olduğu gibi Sivas'ta da geleneksel mimari özellikleri taşıyan evlerden ne yazık ki çok az sayıda kalabilmiştir. Günümüzde konutlaşmanın ekonomik boyutu ve şehir imar planları ile sosyal yaşamın hızla değişmesi, geleneksel ataerkil aile hayatının önce çekirdek ailelere, sonra bireysel yaşama dönüşmesi sonucu hayattan ve konuttan beklentilerin değişmesiyle birlikte bu evler artık yaşamak için uygun görülmemektedir. Yine, sivil mimaride yaşanan kimlik sorunları, çevresel ve ekonomik olumsuzluklar yılların birikimi olan bu kültürel mirasları daha fazla gelir getirici yapılara tercih edilir durumuna getirmiştir. Böylece önce konaklar, sonra sokak ve mahalleler şekil değiştirir duruma gelmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şadiye ÖZTÜRK Arşivi