
Şadiye ÖZTÜRK
İrade Eğitimi
İnsanın doğuşundan itibaren kendisinde varolan meyil, istidat ve kabiliyetlerinin; onun genetik ve irsî yapısıyla yakından alakası vardır. Sevgi, ilgi, ihtiyaç ve isteklerimiz de bu yapımızdan önemli ölçüde etkilenirler ve belirleyicidirler. Sevgi, ilgi, ihtiyaç ve isteklerimizin dozu, sahip olduğumuz bilgi, tecrübe, imkan ve fırsatlarımızın kalitesi, kabiliyetlerimizin uygunluğu; başarımızın derecesi ile doğru orantılıdır. Yani insanlar sevdikleri, ilgi duydukları, ihtiyaç hissettikleri, istekli oldukları ve sahip oldukları bilgi, tecrübe ve kabiliyetlerinin uygun olduğu alanlarda (iş, okul, meslek, üniversite gibi) mükemmel eserler, projeler üretebilir ve daha yüksek başarılar elde edebilirler. Birlikte yaşadığı insanların, ailesinin, milletinin, insanlığın dertleriyle dertlenmeyi, ilgilenmeyi, çareler bulmayı ve icra etmeyi sevmek, bunu istemek ve bir ihtiyaç olarak hissetmek de aynı anlamdadır. Bu anlamda insan sevgisi ve muhabbet hissi en tesirli enerjidir.
Ancak, bütün bu meziyetlere sahip olsak bile, bunlar tek başına yeterli değildir. Yani göl kenarında motorsuz bir kayığınız var, karşı tarafta ilginizi çeken, çok sevdiğiniz ve ona çok da ihtiyacınız olan bir şey var, karşıya geçmeyi çok istiyorsunuz, kürek çekme kabiliyetiniz de var, ama kaslarınız kürek çekmeye güç yetiremeyeceğiniz kadar zayıf.
Fizikî varlığımızda sinir, damar, kas ve kemik gibi teçhizatlarımız nasıl ki varsa; ruhî/psikolojik varlığımızın da akıl, sevgi, korku, irade, cesaret gibi donanımları vardır.
İşte fizikî yapımızda kaslarımız neyse, ruhî/psikolojik varlığımızda da irademiz o dur,
Kültür, inanç ve hukuk tarihimizde çok köklü olarak ve de 'Akıl' dan hemen sonra sıklıkla kullanılan 'İrade' kelimesinin konumuz itibariyle lügatimizdeki manası; 'İrade: Bir şeyi yapmak veya yapmamak konusunda karar verebilme ve bu kararı yürütebilme kudreti.'dir. bu kudretin Yaratan'a ait olanına Küllî (hepsi), insana ait olanına cüz'i (az) irade denildiğini biliyoruz.
Tabiat olayları, kalbimizin atması, iç organlarımızın mütemadiyen çalışması gibi durumlar; istemeyerek çarpmak, düşmek, durmak gibi olaylar, bizim irademiz dışında cereyan eder. Ani olarak öksürmek, kahkaha atmak, ağlamak gibi fiillerimiz de yarı iradî dir. Yemek, içmek, konuşmak, yürümek gibi tamamen kendi isteğimizle gerçekleşen hal ve hareketlerimiz ise iradî dir. Temiz bildiğimiz bir suyu içmek üzere iken güvenilir biri bize, 'sakın o suyu içme zehirlenirsin' dediğinde suyu içmekten vazgeçmemiz gibi hadiseler de bize, irade kabiliyetimizin etkilenebilirlik özelliğinin de olduğunu gösterir; kandırılarak veya mecbur edilerek yaptırılan işler de aynı mesabededir. Özgür irademizin ürünü/mahsûlü olan müsbet veya menfi hal ve hareketlerimizin sorumluluğu tamamen bize aittir ve aynı zamanda imtihanîdir. Akıl ve irade koordinasyonumuzun ve irademizin gelişmişliği ve mükemmelliği, eksiklerimizin ve yanlışlarımızın azlığıyla ölçülebilir.
İnsanın nefsinin ona yap dediği, ama aklının yapma dediği işi, davranışı yapmaması bir iradî güç gerektirir; bunun tersi veya aklımızla nefsimizi kontrol altına almak da aynı gücü gerektirir.
Bir iki misal verecek olursak: (1)Faydalı bir çalışma yapmamız gerektiği halde, nefsimizin bizi oyuna eğlenceye sürüklediği bir zamanda; aklımızı kullanıp, 'mesuliyetlerim var, şimdi çalışma zamanı, görevlerimi yerine getirmek zorundayım' diyerek çalışırsak; (2) Biri bize kötülük yaptığında, nefsimiz bizi intikam almaya, kin tutmaya sevk etmeye çalıştığında; aklımız bizi sabretmeye, affetmeye, ona iyilikle karşılık vermeye sevk eder de, aklımızın isteğini yerine getirebilirsek, bu bizi erdemli insan yapar. Neticede tattığımız huzur ve mutluluk, öz güvenimizin artması, irademizin kuvvetlenmesi gibi büyük kazançlar elde etmiş oluruz.
Ve bu kuvvetli irademiz bizi hayatımızın bütün zamanlarında, davranışlarımızda, işimizde, sanatımızda ve beşeri münasebetlerimizde başarılı, sağlıklı ve mesud eder. Eğer tersini yapar, nefsimiz aklımızın kontrolünden çıkar ve nefsimizin isteklerini yerine getirirsek; her iki dünyamız da kararır, fakir, rezil, mutsuz bir yaşantımız olur, zelil oluruz ve aynı zamanda da irademiz zayıflar.
İlahî ibadetlerimizin en önemli faydalarından biri de irademizi kuvvetlendirmesidir. Diyelim ki; sofra kurulmuş, çok sevdiğimiz yiyecekler, içecekler önümüzde, nefsimiz ye, iç diye bizi kışkırtıyor, ama biz oruçlu olduğumuz için akşam ezanını bekliyor, onları koklamaya bile çekiniyoruz; ya da rutin ibadet saatimiz, günümüz geldi, çok severek yaptığımız işimizi gücümüzü bile bırakıp ibadetimize koşuyoruz. Bu davranışlarımız bizi üzmüyor aksine mutlu ediyor, öz güvenimizi artırıyor, sabrı öğretiyor, irademizi güçlendiriyor.
Merak duygusu da irademizi harekete geçirir, eğer olumluysa hemen bunu fırsat bilerek merak ettiğimiz konuyu sıcağı sıcağına araştırır öğrenir ve bunu bir alışkanlık haline getirirsek, bu da bir irade eğitimi olmuş olur, aynı zamanda bilgimiz de artar.
Ecdadımız bize daha çok küçük yaşlardan itibaren şu veya bu şekilde irade güçlendirme terbiyesi vermişlerdir. Mesela önemsizmiş gibi görünen şu; büyüklerin yanında yüksek sesle konuşmak, kapı dinlemek, ayak ayak üstüne atarak oturmak, kapıyı vurmadan veya müsaade almadan özel bir odaya girmek gibi davranışlarımız saygısızlık olarak nitelendirildi, biz de yapmazdık. Çok acıktığımız halde büyükler başlamadan yemeye başlamazdık, çok susadığımız halde ayakta su içmezdik. Bu marifetleri kendimizi frenleyerek sergilerdik. Bu frenleme işini de irademizi kullanarak yapardık. Büyüklerimiz de bizi severek, maddi mükafatlar vererek takdir etme iradesini sergilerlerdi. Böylece insanlara, büyüklerimize, küçüklerimize kıymet verme, saygı ve hürmet duygularımız gelişir ve aynı zamanda da insanî bağlarımız, irademiz güçlenirdi.
İradesiz de denilen zayıf iradeli insanlar, akıllarıyla nefislerini kontrol edemezler; kendine güven duyguları azdır. Çoğu zaman makam, şöhret, şehvet, para gibi nefsi arzularına hizmet ederler; inisiyatif kullanamazlar, ertelerler, üşengeç ve tembeldirler, cesur değildirler. Bencil ve tez canlıdırlar, kendilerinden başkasına menfaat ilişkileri yoksa değer vermezler; yalan söylerler. Tamamlamak istedikleri halde yarım kalmış işleri çoktur. Kısa süreli mutluluklar yaşasalar da hayatlarının çok büyük bir kısmında mutsuz ve huzursuzdurlar. Kötü alışkanlıkları vardır veya tevessül ederler, zararlı olduğunu öğrenseler bile kötü alışkanlıklarını terk edemezler veya terk etmede oldukça zorlanırlar. Babalar, Anneler ve Hocalar çocuklarımıza ve gençlerimize sakın ha, bu şekilde örnek olmayalım.
İradesi kuvvetli insanlar; akıllarıyla nefislerini kontrol edebilirler, kendine güven duyguları vardır, nefsi arzularına hizmet etmezler. Yalan söylemezler, cesur, azimli ve çalışkandırlar; genelde huzurlu ve her iki dünya için de kazançlıdırlar. Faydalı işlerini yarım bırakmaz, mutlaka tamamlarlar; üşengeç değildirler, işlerini ertelemezler. Bencil değildirler, düşünmeden ve araştırmadan hareket etmezler, rahatlıkla inisiyatif kullanırlar, istişare etmeye önem verirler. Kötü alışkanlıklar edinmezler, kendilerine zararlı olduğunu öğrendiklerini çok kolayca izale eder veya terk edebilirler. Dini ve Dünyevi mesuliyet ve vazifelerini zamanında yerine getirme konusunda titiz ve hassastırlar. Çevrelerindeki insanları da mutlu ederler. Bu özelliklere sahip insanların bulunduğu ailede yetişmiş olan çocukların, gençlerin iradesi kuvvetlidir. Bu özellikler bir milletin tamamına yakın fertlerinde varsa veya benzerlik arz ediyorsa, buna da 'Millî İrade' denir.
Babalar, Anneler ve Hocalar, henüz yaşı küçük demeden, doğumundan itibaren, çocuklarımıza ve gençlerimize bu şekilde iyi örnek olalım. Onların beden ve ruh sağlığını, her ikisini birlikte ve dengeli bir şekilde geliştirelim ve iradelerini devamlı güçlendirelim. Böylece teşekkül edecek olan ve zaten Ecdadımızın mirası olan Millî İrademizi de korumuş ve kuvvetlendirmiş olacağımızı hiç unutmayalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.