
Şadiye ÖZTÜRK
KİRLENEN DİLİMİZ
Bir adam, değişik milletlerden olup bir araya gelerek oyun oynayan dört çocuğa bir miktar para verdi.
-Bu para ile bir şeyler alıp birlikte yiyin, dedi.
Çocuklardan İranlı olanı;
-Bu parayla engür alalım, dedi.
Arap olan öbür arkadaşı;
-Hayır, ben engür istemem ineb alalım, dedi.
Çocuklardan birisi de Türk idi ve;
-Ben de onları istemem. Üzüm isterim, dedi.
Rum olan diğer çocuk ise;
-Bırakın onları, bu para ile istafil alalım, diye itiraz etti.
Derken bu dört çocuk birbirleriyle çekişmeye, dövüşmeye başladılar. Çünkü istedikleri şeyin anlamından haberleri yoktu. Onlar düşüncesizliklerinden birbirlerine yumruk atıyorlardı.
Oradan geçen bilgili birisi;
-Ben bu para ile hepinizin istediğini alırım, dedi ve bir miktar üzüm alıp getirerek çocuklara verdi. Çocukların hepsi de mutlu oldular çünkü hepsinin de istediği üzümdü. Sadece üzümün kendi dillerindeki söyleyişi farklıydı.
Dil, millî kültürün ilerlemesi ve yayılmasında önemli bir araç olduğu gibi millî duygunun gelişmesinde ve bağımsızlığın korunmasında da önemli bir etkendir. Ayrıca dil, milleti oluşturan kişilerin birbirini kolayca anlaması ve millî bütünlüğün sağlanması için bir zorunluluktur. Ancak, son zamanlarda dilimize batı kökenli yabancı kelimelerin çokça girişi dil kirliliğine sebep olmuştur. Cumhuriyetten sonra kendi dil kozasını ören halk, medya baskıları sonucu, yozlaşma ile yüz yüzedir. Bu gün 24 saat baş başa olduğumuz ekranlardan vıcık vıcık bir beden dili ve argo akıntısı hücumuna uğramaktayız. 15-20 yılını, üniversiteye girmek amacıyla testlere adadığımız gençleri, 'Dilekçe yazmasını bile bilmiyorlar' diye suçlayıp duruyoruz. Halbuki biz büyükler, elimize bir gazete bile almazken çocuğumuzun ders çalışmasını istemiyor muyuz Ne ektik ki ne biçelim Hala birçoğumuz, ders çalışması için çocuğumuzu öbür odaya gönderip kendimiz 'Bu saçma sapan sorularla yapılan yarışmayı kim kazanacak ' 'Polat Alemdar bugün kaç kişiyi öldürecek ' ya da 'Eniştesiyle aşk hayatı yaşayan kız'ın dizi filmi diye TV'nin başında pürdikkat kesilmiyor muyuz TV'lerin en ünlü sunucuları bile, beğenilen bir durum için 'olumlu tepki' demiyor mu 'Karşı çıkmak', 'İtiraz etmek' anlamında olan tepki nasıl 'olumlu' olur
Sokakta yürürken şöyle bir dikkat edin. İş yeri isimleri, reklam levhaları hep yabancı dilde... Günlük hayatımızda kuaför, şarküteri, butik, piknik, sauna, kafeterya, döviz, devalüasyon, spiker, parlamento, brifing, deplasman, avantaj, riziko, panel, sempozyum, mesaj, konfeksiyon en çok kullandığımız kelimeler değil mi Batı dillerinden gelen bu kelimeler işgal askerleri gibi, köşe başlarını tutuyor, kapımızı çalıyor, evimize giriyor ve misafir odamızda baş köşeye kuruluyor. İşin garibi bizler de, melon şapkalı, papyonlu, ağzı viski kokan, boynu haçlı bu kelimeleri baş tacı yapıyoruz. Batının sadece smokinine, purosuna, Dokuzuncu Senfoni'sine, Oratoryosuna, Garden Partisine değil kelimelerine de esir ve mahkûmuz. Bu gün, Fransa'da, işyerine yabancı isim vermek isteyen esnaf, normalin üç katı fazla vergi vermektedir.
Uzun lafın kısası, dil demek var olmak demektir. Bir kısım vatandaşlarımız Avrupa Birliğine girmek için her şeyimizi feda etmeye hazır ama bana sorarsanız önce dilimize, sonra kültürümüze, sonra da geçmiş ve de geleceğimize sahip çıkmalıyız.
Sevgi ve saygılarımla......
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.