Şadiye ÖZTÜRK

Şadiye ÖZTÜRK

DÖNÜŞLERİMİZ KENDİ İÇ DÜNYAMIZA

Aslında insan hayatında ne çok yalnız kalmış, kimsenin bilmediği içine giremediği iç dünyasında ne feryatlar yükselmiştir. Bağırdıkça sesi kısılır. Aydınlık aradıkça karanlığa gömülür. Çırpındıkça da dibe vuran duyguları boğmaya başlar kendini.

Dışarı atabilse rahatlayacak. Önemli olanda bu. Hislerini dışa vurabilmek. Yapamaz ise sürekli içini kemirip duracak. Vücuduna dağılarak zarar verecek.

Ama ne o derdini anlatabilir, nede anlattığı insanlar onu anlayabilir. Herkes her şeyi kendine göre anlar ve yorumlar. Her şey karşınızdakini anlayabildiği kadar değilmidir.

Etrafıma bakıyorum da milyonlarca insan var. Eşya var, canlı cansız varlıklar var. Kimseye sahip oldukları yetmez olmuş. Herkes birbirine, bir şeylere özenti içinde koşuşturup duruyor fakat kimsenin bir şeylere yetiştiği de yok. Her zaman bir şeyler eksik kalır hayatımızda. Yarım kalmış yaşanmamışlıklarla doludur. Bir de bakarız ki yolun sonundayız.

Bu nedenle hayatımız ertelenmiş yaşamlarla dolu. Ya geç kalınmış bir şeylere ya da daha zaman var erken diyerek ertelenmiş, önemsenmemiş.

Evet, insan hayatında bir şeylere, birilerine, bir yerlere bir defa geç kalmıştır. Daha sonrası içinde acele etmemiştir.

Artık öğreniyor insan kendisiyle baş başa kalmayı, kendi kendine yetmeyi. Hangi yaşa gelirseniz gelin kendinize mecbursunuzdur. Mecburi istikamet kendiniz olmuştur.

Nereye giderseniz gidin, nasıl yaşarsanız yaşayın, neye sahip olursanız olun dönüşler hep kendinizedir. Kaçışınız olmadığı gibi ertelemenin de bir anlama yoktur.

Şu bir gerçektir ki hiçbir şey bıraktığımız gibi ve bıraktığımız yerde durmuyor. Her şey değişiyor. Zamanla değeri kayboluyor veya artıyor. İnsan önce kendisinden başlamalı değişime. Kendine değer vermeli. Ama kibir yapmadan.

Dönüşler kendimize olduğuna güre, Nasıl bir ben bulmak isterseniz öyle yaşayın ve kendinize de öyle davranın.

Yıkılmış, bitmiş, bir ben mi Yoksa dirençli kendine hakim, ayakları üzerinde durmayı başarmış elindekilerle mutlu olmayı, yetinmeyi bilen bir ben mi

Mutlu olmak ya da mutsuz olmak insanın kendi elinde. Kendinize ara sıra yolculuk yaparak ömrünüzün yolunu çizer ona göre yol alırsınız. Vicdan muhasebesini de unutmadan. Her insan kendi vicdanını yoklamalı hesaplarını çıkartmalı. Bilerek bilmeyerek yapılan hatalar, kırılan insanlar vardır. Elinde zaman varken zararın neresinden dönersek kardır diyerek başlangıç yapmalıdır. Bunun için de iç dünyanızın her akşam uyumadan önce kendi iç dünyanıza yolculuk yapın. Ruhunuza giden yolları gözden geçirin. Ara sıra ihtiyacınız olacak. Günahlarınızla sevaplarınızla siz yüzleşip baş başa kalacağınız için. Hayatınıza yön verin. Yolunuzu ona göre çizin. Unutmayın ki nefes aldığımız sürece hiçbir şey için geç kalınmış değildir.

HAYAT BU İŞTE!

Bir yıl daha geçti

Ömür denen denizden.

Bazen topladık, bazen çıkardık hayatı.

Bazen çarptık bazen de böldük.

Bazen ağladık, bazen de güldük.

Sevindik ara sırada üzüldük.

Ateşiyle kavrulduk, acısıyla yandık.

Hayatın tadına tuzuna bandık.

Güneş ısıttıkça ruhumuzu

Yalancı baharlarına kandık.

Çünkü biz umut dolu sevgi yüklü

Yüreklere sahip insandık…

İnsanların bir doğduğu gün vardır. Dünyaya ilk gözlerini açtığı. Birde yeniden dünyaya geldim yeniden doğdum dediği. Hani bin bir cefalar sıkıntılar çekersiniz. Üzerinizi kaplayan karabulutların etkisinden kurtulamazsınız. Sonra bir gün bütün bu dertler biter hayatınıza yeni bir güneş doğar. O günü yeniden doğmuş gibi hisseder ve doğum günü ilan edersiniz.

Şöyle bir geriye dönüp baktığınızda geçen koca yılların dışında elle tutulan bir şey olmadığını sadece bir ömür tükettiğinizi görürsünüz. Ama geleceğe ait o kadar çok projeniz vardır ki. Yapamadıklarınız, yarım kalanlar veya hiç başlayamadıklarınız.

Ne gariptir ki hayatımızı hep başkaları için adamışız öylede yaşamış tırız. Kendimizi içimize gömmüş, hayallerimizi bile çocuklarımız üzerinde onlarla beraber büyütmüş türüz. Herkesi anlamaya çalışmışız nedense bizi anlayan olmamıştır. Oturup derdimizi, hayallerimizi, korkularımızı, sevinçlerimizi paylaşmaktan, anlatmaktan çekinmiş belki de içimizde biriktirmiş, yüreğimize gömmüşüzdür. Çoğunlukla hayatımız boyunca güçlü görünmek zorunda kalmış tırız. Oysaki bizlerinde korkuları, sevinçleri hayattan endişeleri, beklentileri vardır. Belki çok kişiye hükmettik, şiirler romanlar yazdık binlerce insan okudu duydu. Etkilendi. Duygularımızı kendimizi kattık şiirlerimize yazılarımıza. Yazdıklarımızı anladılar ama bizim iç dünyamızı çözebilen olmadı. Bazen de anlatmaya çalıştık olayları insanlara. Anlatmak istediklerimizi anladıkları gibi anlayıp yorumladılar. Bu defa da biz anlattıklarımızı anlatmaya uğraştık yorulduk. Hayaller büyüttük, rüyalarda yaşadık sevgilerimizi. Karıştık rüyamı hayal mi diye. Çözülemedik iyice dolaştık ruhlar aleminde. O nedenle de ruhumuz hep aç kaldı sevdalara. Gerçek aşkı tanımadık tanıştıranda olmadı hayatımızda. Yabancı kaldık. Ya da kulaktan dolma sözlerde tanıdık.

Bir özlem büyüttük içimizde hiçbir zaman gerçekleşemeyen, hayat bulamayan. Kim bilir bu yüzden gebe kaldık umutlara. Sol tarafımız hep boş kaldı. Dolduranda olmadı. Bir türlü doğmayan. Sevda pazarında sahte sevgilerden uzak kaldık. Girmedik yalancı aşklar sokağına. Bir tutku, geçici heves değildi aradığımız. Çalmadık kapısını yalancı sevgilerin aşkların. İnanmadık her seni seviyorum diyenlere.

Nerede kaybettik, nerede yanlış yaptık bilmiyorum ama en büyük kazancımız ve ödülümüz kendimiz oldu. Onurumuz, gururumuz, edebimiz oldu.

Hep uzak durduk içi başka dışı başka insanlardan. İkiyüzlülerden kaçtık.

Tanımadığım aşkın kaprisini çekmedik. Acısıyla yoğrulmadık. Belki birilerine göre eksiklikti bunlar. Ama biz memnunduk halimizden. Bağlı kaldık yaşaması gerekirse yaşanır dediğimiz kadere.

Olmazsa da olmasın dedik birine bağlanmak. Bırak yabancı kalalım sahte mutluluklara. Rol almadık bu tür sahnelerde.

Belki gerçek sevgi beyaz atına binip gelecekti masalımızda. Düşlerde yaşamaksa hayallerimizi yaşarız. Şikayet etmeden hayat mahkemesine. Yorgunluğumuzun etkisini hissetmeye başladığımız da ruhumuzun derinliklerinde. Sanki işkence ediyorlardı bedenlere. Müebbet almış mahkûm gibi hücremizde yaşamalıydık yalnızlığımızı. Bir kalem birde kağıdımızla. Ara sıra yazarak dertleş sekte yetinmeyi öğreniyorduk. Bazen gülüşlerin arkasına saklanıyorduk. Saklıyorduk özlemlerimizi. Bazen de şiirlerde feryat ediyordu duygularımız. Gelgitleri yaşıyorduk ruhlar aleminde. Kendi kolonimizi kurduğumuz kendi dünyamızda mutluluğu öğrenmiştik. Sessizce hayat basamaklarını çıkıyorduk. Ne zamana kadar sürecek bilinmez ama gittiği yere kadar gideceğiz doğrularımızın. Hep umutla kopardık yapraklarını ömrümüzün yavaş yavaş. Yılları ekledik yaşımıza. Bazen boş verdik yaşı başı hissettiğimiz gibi davrandık umutlara.

Öylede yaşadık. Ruhumuz hiç büyümemiş bir çocuk gibiydi bedenimizde. Yüzümüze, gözlerimize yansıyordu gülümsemeleri. Kendimizle hep barışık olduk. Küsmedik, alınmadık hayatın bize sunduklarına. Yetinmeyi bildik elimizdekilerle. Mutluyduk böyle. Anlamayanlara anlatmak istedik defalarca.

Öyle duygu doluyoruz ki ara sıra. Sel gibi çağlıyor kelimelerimiz. Bedenimize sığmayan yaramaz bir çocuk gibi kalbimizin atışları. Bırakabilsek kuş olup uçacak gökyüzüne doğru.

Her yeni yıl gibi yeni doğum günlerinde de ruhumuzu yenilikler sarar. Yeni hayaller umutlar alıp götürürdü hayaller ülkesine doğru. Geçmişten gelen yorgunluğumuzu özlemlerimizi de beraberinde taşırdı. Sadık bir dost gibi terk etmeden bizleri. Her zaman yanımızdaydı. Atamadık, nereye gitsek beraberdik. Bir gölge gibi.

Bazen ağırlaştı taşıyamadık. Hayattan bir beklentimizin kalmadığı zamanlarda bile Sadece bize sunduklarıyla yetinmeyi öğrendik.

Az verdi idare ettik

Çok verdi sevindik.

Acı verdi üzülüp ağladık ama yine de şükrettik.

Sevinç verdi güldük mutlu olduk.

Hep ayakta durduk yenilmedik.

Hayatı hayata inat yaşamayı bildik.

Ayakta kalmayı öğrendik.

Her şeye rağmen doğan yeni bir günü yeniden doğum günü ilan ettik.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şadiye ÖZTÜRK Arşivi