Şadiye ÖZTÜRK

Şadiye ÖZTÜRK

"Geldi güz ayları hava soğudu"

Bir güz mevsimini daha yaşıyoruz. Her mevsim ayrı bir güzelliği ve ayrı bir özelliği taşır hep bağrında… Ve her mevsim, hayatımızın akışında, günlük meşgalemizde bir taraftan ruhsal dünyamızı derin ve anlamlı etkiler içerisine sürüklerken diğer taraftan günlük eylemlerimizi de kendi iklimi içinde şekillendirir.
Öyle ki, mevsimlerin iklimleri hayatımızın görünen ve görünmeyen cephelerinde bizi kuşatır, tavırlarımızı etkiler ve bizler o halet-i ruhiye içerisinde hareket ederiz genellikle...
Kısacası mevsimler duruşumuza, sözümüze ve özümüze yansır adeta... Öyle ki, ilkyaz göğsümüzün genişlemesine, yüzümüzde güller açmasına, tabiatın canlılığı ve güneşin sıcaklığında özgürce kendimizi dışarıya bırakmamıza sebep olur. Ve güz ayları sararan yaprakların kaldırımlara düştüğü gibi içimize hüznüyle çöker; söz sükuta dönüşür, sessizliğe ve yalnızlığa bürünür. Güz, hüzün yağmurlarının mahzun tabloları olarak yer alır gönüllerimizde… Ve sokaklar, evler ve ahali bir kapanış kargaşasını, derlenişi, toparlanışı sergiler esen rüzgarın hanelerimize düşmesiyle... İnsanlar karakışın soğuk ayazlarına hazırlık için bir telaşın ve hazırlık evresinin koşturmacasına kapılırlar. Ve artarak yoğunlaşan soğuk hava, kış aylarıyla birlikte içimize dönmemize, kendimize yönelmemize ve ruhumuzun sıcaklığında benliğimizi dinlememize sürükler bizi… Kış evlere kapanma mevsimidir, demlenme ayları ve sıcak soba başlarında muhabbet iklimi olur adeta...
Sivas kış şehri olarak bilinir ve yolun ve izin kaybolduğu, ulaşımın aksadığı uzun bir dönem olarak, bulunduğun yerde mahkumiyet olurdu bir bakıma... Bu nedenledir ki; karakışın ve zemherinin donduran acımasızlığından korunmak için zamanında hazırlık yapmak ve tedbirli olmak gerekmekteydi. Bunu, bu şehrin eski kuşakları bilirdi ve öyle hazırlanırlardı kış aylarına...
Ve güz gelince yoğun bir telaş kaplardı tüm Sivas evlerini… Ve özellikle kadınlar, kış için gerekli olan olunca şeyi ayaz düşmeden, kış kapıdan görünmeden yapmanın telaşıyla koştururlardı hep…
Yıllardır bu şehirde kışa hazırlanmak başlı başına bir dizi işi noksansız tamamlamakla geçmiştir. Bu hazırlık güz aylarında evin erkeğinden kadınına her ferdini, hatta bir komşuluk dayanışması ve yardımlaşmasıyla herkesi ilgilendirmiştir.
Eylül ile başlar bu telaş ve Koç aynın sonuna değin sürüp gider. Bazı işler ev halkının tek başına yapacağı, altından kalkacağı işler de değildir. Yapılsa dahi komşular, o işlerin tek başına yapılmasına gönülleri razı olmadığından; paylaşılır ve birlikte yapılır hep... Hatta öyle ki, sıraya konulur bu işler, bir gün birinin diğeri gün öbürünün işi yapılır; böylece tüm mahallelinin işi sırasıyla tamamlanır. Yapılan bu işler 'kış devlüğü' de denilen ve kış boyunca ihtiyacı karşılayacak olan yiyecekler, giyecekler, yakacaklardır. Hepsi istisnasız tek tek ve özenle hazırlanır, sonra yerli yerine yerleştirilir her sene konulan onlar için ayrılmış olan yerlerine…
Şimdilerde bir anlamı kalmadı artık kış için yiyecekler hazırlamanın… Marketlerin tezgahlarından her aybaşı sadece o ay için sepetlere doldurarak her şey satın alınır oldu. Yiyecekleri hazırlayacak ne evlerin avluları ne de onları hazırlayacak kadınlar kaldı… Alışılan yeni yaşam standardına göre gerekte kalmadı bir bakıma… Ama geçmişte bugünkü yaşanılan hayat şartları da yoktu bu yiyecekleri paketlenmiş poşetlerde satan marketler de…
Erişteler, kadayıflar, patatesler, peynirler, soğanlar depolanır; yakacaklar kömürlüğe yerleştirilir, kalın kazakları, çorapları ihtiyar nineler yaz boyunca dokuyup hazırlar ve yaşlısıyla genciyle uzun sürecek bir kış mevsimine, sokağıyla, mahallesiyle, komşusuyla ve dostuyla tüm bir şehir hazırlanırdı.
Ve kış için hazırlıklar yapıladursun güz mevsiminin en vazgeçilmez hazırlığı düğün derneğin kurulmasıdır. Daha önceden sözlenmiş ve nişanlanmış gençler için genellikle güz aylarında düğünler yapılırdı.
Güz mevsimi biraz da düğün mevsimidir aslında... Her mahallenin, her sokağın, neredeyse her ailenin bir düğünü olur güz mevsiminde… Düğün dernek kurulur. Sevenler sevdiğine kavuşur. Ve kavuşamayanlar acı bir hüzünle tekrar mahmurlaşırdı. Bir sonraki mevsime, bir sonraki döneme hasret kalırdı. Ve gençler için gurbet görünür, yol alır götürürdü seveni sevdiğinden…
Rüzgar ıslık çalarak kapı aralarından, çatı katlarından ve pencere pervazlarından ince bir sızı gibi dolar odamıza, yüreğimize… Güz, ağustos sıcaklarından sonra soğuğun başlangıcı, kış ayazlarına hazırlığın habercisidir. Bir hüzün yağmurudur aslında güz… Sevdamızın, ayrılığımızın, hasretimizin burukluğudur bir bakıma… Sarar ve sarmalar bizi… Bir türkü düşer sonra efsunkar hayatımıza,
Geldi güz ayları hava soğudu (soğudu)
Benim nazlı yarda meylim çoğudu
El ayrılık vardı bize yoğudu (yoğudu)
Esti acı rüzgar (poyraz) ayırdı bizi

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şadiye ÖZTÜRK Arşivi