
Şadiye ÖZTÜRK
Kırmızı Siyah
Yükünü topladı, son bir gayretle boşalttı. Bu eski maden ocağında insanın gözleri kararırdı. Elleri ile hissetti rüzgarı. Nefesi daralırken sanki çatırdayan ahşapların arasından ıslık çalıyordu ölüm meleği. Toplantı vardı, bilinmez bir sofraya çağırıyorlardı tüm işçileri. Tam on beş yıl dedi. On beş yılda kök salmıştı yerin derinliklerine. Ah dedi. Ah güneşim, nerdesin beyaz tenli. Ben katran siyahına boyadım kömürden gözlerimi.
Bağırdı. Avazı çıktığı kadar bağırdı. Şahlanan siyah at gibi fırladı ruhu yerinden. Sanki dağ yarıldı. Sanki kayalar tuz buz oldu. Oysa Adem üşüyen bir serçe gibi titriyordu. Başını arkaya eğdi. Saçlarından kömüre tuz kattı. Emek dedi. Ekmek ve tuz bu yüzden kutsaldı.
kömür, senin siyah teninden beyaz unu çıkarırım
kömür, seni sökerken zindandan cehenneme ben çıkarım
kömür, seni yeraltında ararım
kömür, sıcak yuvanın hayalini kurarım
kömür, siyah tuz birikiyor tenimde, senin rengin
kömür, ırmağın öte yüzünde savaşa kalbimden dökülüyorum
kömür, bilgisi var devletin
senin kalbin durmazsa, arka cepteki cüzdan kadar hissedilmez işçiler
kömür, kaç katmanlı bu yorgunluk, kaç asırlık bu paslı hançer
dedi. Sonra demiri hatırladı. Yüksek medeniyetin o yeni damarını. Yani ölümün, öldürmenin. O kutsal Tanrı hediyesinin nasıl da damarlarda dolaşan hemoglobin moleküllerini çıkardığını hatırladı. Kırmızı rengini demirden alıyormuş insan kanı. Bu yüzden kor olup kalıplara akan demir bana hep kanın damarlarda akışını hatırlattı. Oysa ben gül rengine sevdalıyım. Ah gül. Gülüm.
demir, maden ocağından çıkarılan
demir, atların nallarından arza saçılan
demir, yorgun makinelerin sırtındaki kibir
demir, savaşın aykırı tonu
demir, düzenin eli
demir, düzene başkaldırı
demir, ateşte eriyen kor
demir, meydanlarda filizlen cevher
demir, kana doyan en soğuk metal
demir, cehennemin eli
demir, gözlerin nemi
Düştü. Ağır gelmişti dünyanın yükü. Dünya dönüyordu. Ama yer altındayken dönen dünyayı düşünmek arabanın bagajında seyahat etmek gibiydi. Üstelik bulutlar olmalıydı. Haykırdı. Gözlerinden ateşi öyle bir fırlattı ki sanki bu ateş dünyayı yakacaktı. Kahrım cehennemin siyah üzümü, zift yüklü tanker mi kalbim. Yüzümü savaşın ve ölümün hükmünü yürüten cellada döndüm, tükürdüm. Sevinemiyorum nefes alsak da, ölürken gaz bombasıyla. Son nefesini verdi; bütün kutsallar o anda yerin dibine girdi. Yerin üstündekiler ölümü arka ceplerindeki cüzdan kadar hissetmedi.
öl, öl ki en güzel yerinden boşalsın nehir, yüzünden aksın
öl, öl ki güneş yükselsin, toprağı kazsın tırnaklarım bir ağacın dibinde
seni bu dünyaya değil, uzayın yaratıldığı dumana gömsünler
öl, öl ki şehirler kasabaya, köyler eve dönüşsün
hangi yasaya uysan ruhun rayından çıkar
öl, öl ki boğuluyorsun, el salladığın bütün trenler sahte
ölsen ne ki, daha meyve olmamış acı bir tohumsun ağaç dalında
tuhaf bir yaratığa dönüşmemiş işçisin maden ocağında
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.