Şadiye ÖZTÜRK

Şadiye ÖZTÜRK

Medenîleşmek/ şehirleşmek, büyümek ve huzurlu yaşamak.

Süslü püslü yüksek binalar, modern denilen mekanlar, boyalı cilalı geniş caddeler, planlı ve düzgün ulaşım ağları, azametli şehir meydanları, cicili bicili pırıl pırıl parlayan son model pahalı arabalar, elbiseler ve ayakkabılar: pahalı yiyeceklerle doyurulmuş karınlar, vesaire, vesaire. Bütün bunlar medenîleşmek/şehirleşmek, aydın insanlar olmak, 'sosyalleşmek', ilerlemek ve huzurlu yaşamak için yeterli midir
Bir dostum anlatmıştı; sıraya girilerek ancak 20 gün 30 gün sonrasına randevu alınarak, bir cihaz aracılığı ile teşhis konulacak durumda olan hastası için 20 gün sonrasına randevu aldığını; ama kendisinden sonra, birilerini araya koyarak aynı cihaz için çok kısa süre sonrası için randevu alanları gördüğünü; hastasının bu cihazdan sonra başka bir cihazla da teşhisi gerektiği söylendiğinden, bu cihaz için de aylar sonrasına ancak randevu alınabildiğini; 'ben de araya birilerini koyarak yakın tarihe randevu almaya çalışayım, bakayım bu iş nasıl oluyor' diyerek böyle bir teşebbüste bulunduğunda, 3 gün sonrasına randevu alabildiğini anlattı ve anlatırken derin üzüntüsü yüzünden okunuyordu.
Şimdi soruyorum; benzeri hadiseleri ara sıra da olsa hepimiz yaşamıyor muyuz Araya konan birileri, araya adam koyan veya randevuları torpille verenler, hakkını aramayan insanlar, buna benzer adaletsizlikleri göremeyen idareciler, müessesesinde düzen ve disiplini tesis edemeyen yetkililer.. Bütün bunlara, aydın, medeni, adil, kul hakkı yemeyen, dürüst, günah işlemekten korkan, güzel ahlaklı insanlar denilebilir mi İşte bunlarla birlikte medenîleşmek, ilerlemek, huzurlu yaşamak mümkün olabilir mi
Çeşitli eğitim faaliyetleri, konferanslarla; trafikte ara yoldan ana yola çıkmak isterken, adeta yalvarırcasına bakan insanımıza, yol benim diye yol vermeyenlerin; kullanabilecekken yaya geçitini kullanmayanların; kavşakta beklerken önündeki sürücüye korna çalanların; başkasının maharetini kendisinin maharetiymiş gibi göstermek isteyenlerin; hak etmediği halde kendi devletinin malını, parasını kullanan veya sahiplenen ve de kul hakkı yemekten korkmayanların; çevresindeki yardıma muhtaç, fakir, yetim, kimsesiz insanlarla ilgilenmeyenlerin; gücünün yettiğine zulüm edenlerin; fahiş fiyata mal satan ve haram yemekten sakınmayanların; sahip olduğu makamı ve ünvanı kendi köylüsüne, ilçelisine, yandaşına, akrabasına çıkar sağlamak için kullanırken adaleti terk eden zavallıların; yoldaki su birikintisini, çamuru, yayaların üzerine sıçratmaması gerektiğini düşünemeyen, böyle bir durumda arabasını yavaş kullanma kibarlığını göstermeyenlerin; yalan söylemekten, hile yapmaktan, adam kandırmaktan, kayırmaktan kaçınmayanların; haksızlık başkasına yapılmış ise susan veya oradan ayrılanların/kaçanların ve de bütün bu ve benzeri menfi davranışları, zekîlik ve akıllılık zanneden cahillerin sayısının azaltılması icap eder. Aksi takdirde, şehirleşmek, büyümek ve mutlu olmak mümkün olabilir mi
Sayıları az da olsa; başka şehirlerin müteşebbisleriyle ticari ilişki kurmamayı milliyetçilik olarak değerlendirenlerle, kendi şehrinin ticari hayatını, coğrafi sınırlarının içine hapsedenlerle; komşusunun, akrabasının, arkadaşının kalkınmasını, zengin olmasını çekemeyenlerle; zenginliğini bir kibir vesilesi olarak kullananlarla; çalıştırdığı insanların sigorta muamelelerini yaptırmayan, onlara hak ettikleri ücreti 'alnının teri kurumadan' en kısa sürede ödemeyenlerle; çalışmayan, üretmeyen, işini savsakladığı halde ücretini alıp haram yiyenlerle; bütün bu ve benzeri yanlış düşünce ve davranışlara karşı görevini yapmayan, yapamayan, mücadele etmeyen, edemeyenlerle; göç veren değil, göç alan huzurlu ve zengin bir şehir olunabilir mi
Ne zaman ki, bulunduğu veya ikamet ettiği şehrin caddesini, sokağını, kaldırımını, parkını, kendi mekanı gibi temiz tutan, kirletenleri ikaz eden; birbirini hasım gibi değil, canı gönülden gardaş gibi addeden, biri kalkındığında diğeri mutlu olan; ecdadımızın yaptığı gibi, 'Ben siftah ettim, diğer eksiklerinizi komşu esnaftan alınız.' diyebilen; birbirine karşı mütevazı, sevecen ve hoşgörülü olan; acıları, sıkıntıları paylaşmada, yardıma koşmada vurdumduymazlık etmeyen; mutlulukları paylaşarak çoğaltmada ihmalkarlık yapmayan; nezaketli, medenî ve kibar olmada, tabîliği elden bırakmayarak, adeta yarış eden; çalışan, üreten güzel ahlaklı insanların sayısı daha da artarsa;
İşte o zaman refahın, huzurun, bereketin ve sağlıklı insanların yaşadığı; her geçen gün büyüyen, gelişen, zenginleşen, göç veren değil göç alan bir şehirleşme gerçekleştiriyoruz, diyebiliriz. Zaten bizler bu tarihî, modern ve güzel şehrimizde bütün bu müsbet tavır ve davranışları birbirimize gösteriyoruz. Çünkü bu halimiz, ecdadımızın hayat tarzıdır ve bizim devam ettirmeye çalıştığımız en kıymetli manevi miraslarındandır. Buna, yakın tarihte Soma'daki maden faciasında yaşanan ve hepimizin bildiği bir olayı anlatarak, bir misal vereyim: 'Eli yüzü kömür karasıydı, saatlerce kurtarılmayı beklediği göçükten çıktığında. Aklı yüzlerce metre aşağıda bıraktığı mesai arkadaşlarındaydı. Sedyeye uzanırken dudaklarından dökülen ilk sözcükler ise, dışarıda umutla bekleyenleri gözyaşlarına boğdu. 'Çizmelerimi çıkarayım mı Sedye kirlenmesin.' dedi. Saatlerdir canını dişine takıp çalışan kurtarma görevlisi ise yaralı madencinin elini sıkıp 'Hadi koçum kendine iyi bak.' diyerek tekrar yüzlerce madencinin kurtarılmayı beklediği galeriye yöneldi.'
Hadi, birlikte muhakeme ve mukayese ederek değerlendirelim bu hadiseyi; tahsil, şan, şöhret, makam, zenginlik, pahalı ev, son model araba; hani nerede ..
Lakin, sevdiklerine/arkadaşlarına kendisinden daha fazla değer verme, sevgi, merhamet, görgü, nezaket, kibarlık, medenî olma, temizlik, devlet malına zarar vermeme, fedakarlık ve güzel ahlak; işte o da burada…
Bu ve bunun gibi ibretlik vak'aları çocuklarımıza, gençlerimize, tahlil ederek ve ettirerek anlatalım; dersler çıkaralım.
Allah (C.C.) hepimizi, şehirlerimizi, ülkemizi, milletimizi ve insanlık alemini, her türlü acılardan, sıkıntılardan korusun; saadet ve esenlikler nasibeylesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şadiye ÖZTÜRK Arşivi