Orhan Arslan
Tarihimiz bize ne anlatıyor
Yunus'un ; ''İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır.” Sözünün mana ve ağırlığını anlayamadık...
Bugün eskilerin tabiri ile; '' Elifi görse mertek sanan '' İnsanların her alanda hükümran olmaya çalıştığı bir anı yaşıyoruz...
Oysa her ilmin bir usulü vardır. Ona vakıf olmadan, o ilmi tahsil etmek zordur. Siz bırakın bu incelikleri, mürekkebi bile az yalamış insanların, fetva makamını işgal etme gayretine, benden başka birisinin söylediği doğru değildir, aymazlığına şahit oluyoruz...
Nurettin Topçu;'' Topçu'nun ilim konusunda yaklaşımı mistiktir. “İlimde en başta gelen karakter, onun hakikat sevgisi oluşudur; şuurumuzla eşya arasında her türlü menfaatle âlakasız olan bir münasebetin kurulmasıdır. Bu menfaatsiz münasebete, bu arzusuz temaşaya 'hakikat aşkı' adı verilmektedir”
Necip Fazıl;'' Anladım işi, sanat, Allah’ı aramakmış;
Marifet bu, gerisi yalnız çelik - çomakmış…'' Der...
Peygamberimiz şöyle demiştir: “Şu Câhiliye çağrısını bırakınız. O ne kötü bir şeydir!” (Buhârî, “Menâkıb”, 8)
Yüce Rabbimi; "De ki: Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak aklıselim sahipleri öğüt alır." (Zümer, 39/9).
Bu âyette, Yüce Allah'ın çeşitli eser ve nimetlerini düşünen ve bunun neticesinde "Tevhid" inancında karar kılanların, gaflet ve dalâlet içinde kalanlardan farklı olduğu vurgulanmaktadır.
Cahil insan ise; Bilmeyen, iş bilmez, bilgisiz, tecrübesiz anlamlarına gelen ve halk arasında yol yordam, ilim irfandan haberdar olmayan kimse. Cahilin içinde bulunduğu hâle de cehalet denir. Ayrıca cehalet, ilmin karşısında olmak, bilmemek manasını taşır.
O HALDE TARİHİMİZİ, MEDENİYETİMİZİ ARAŞTIRALIM, ÖĞRENELİM...
Hayatımızın, bazı zamanlarında insanımızın, insanımıza çektirdiği eza ve cefayı duydukça ne kadar üzülüyoruz. Bizler, tüm Dünyanın hayranlıkla baktığı, gıpta ettiği bir medeniyetin çocuklarıyız. Nasıl üzülmeyelim. Sadaka taşlarının, yitik taşlarının, kuş evlerinin varlığı ile; süslenmiş bir medeniyet. Gittiği her yere yol, köprü, çeşme, bedesten, Cami, külliye, gibi medeniyet unsurlarını bir su şebekesi gibi, döşeyen bir medeniyet... Önce insanlığı, sonra adaleti, güveni, eşitliği götürmeyi şöyle bir kenara bırakın; bizzat yaşayan ve yaşatan bir medeniyet...
Herkesin huzur içerisinde olduğu, birbirine yaslanmış duvar taşları gibi, sağlam bir dayanışma içerisinde olan bir medeniyet...
Medeniyetin özünün, temizlik olduğunu vurgulayan bir medeniyet...
Yönettiği insanlarda ırk, din, renk, dil, ayrımı yapmadan sadece insan olmalarından dolayı; eşitçe davranan bir medeniyet... Devlet yöneticileriyle bile; mahkeme önünde eşit sayılarak; onu yaşatan bir medeniyet...
Kadına hak ettiği değeri vererek; Ailenin temel taşı sayan, ayaklarının altına büyük bir ödül konduran, medeniyet... Asıl amacın; insan mutluluğu, rahat ve huzuru olan bir medeniyet...
Hayal değil, böyle bir ortamın olduğu zamanlar, bu coğrafyada çok yaşandı. Kurduğu vakıflar ile, toplumda; yoksulluk, yokluk, kimsesizlik, terk edilmişlik, kavramlarını literatürden silen, bir medeniyetten bahsediyoruz. Şimdiki halimize bir bakın! Saydığımız özelliklerden hangisi kalmış yanımızda. Eyvah ki; eyvah...
Bugün, Tek amacı insanı ve dünyayı sömürmek ve köleleştirmek olan; Batı medeniyetinin esiri olmuşuz. Onlara özeniyoruz, onlar gibi yaaşamaya çalışıyoruz... Bir de, bu şartlarda mutluluk ve huzur arıyoruz...
Bu kadar insanca yaşamayı kendisine ilke edinmiş bir topluluğun torunları olarak, yaptıklarımıza bakın. Cinayet, sahtekarlık, hırsızlık, ihanet, dolandırma… Aman Yarabbi O, muhteşem medeniyetin torunları bizler miyiz? Diye, sormak geliyor? Ne oldu bize? Neden bu kadar duyarsız, ruhsuz bir hale dönüştük!. Kendi insanımıza bile hoşgörülü davranamaz, olduk...
Bu toplumun bu kadar duyarsız olmasının çeşitli nedenleri olabilir. Öncelik bence ailelerden başlıyor. Farkında olmadan bir, çok olumlu davranışlarımızı kaybettik.
Aile içerisinde var olan eğitimi, gerçekleştiremedik. Bazı şeylere kendimiz dikkat etmedik. Bazı şeyleri çevrenin etkisi ile hadi canım sende, diyerek gereken önemi vermedik. Çocuklar yerini, anlayamadı. Davranışlarının hangisinin doğru, hangisinin yanlış olduğuna karar veremedi. Kimi zaman bocaladı. Bizde onlara aslında en önemli şeyin; iyi bir insan olması gerektiğini anlatamadık... Çuvalladık...
Çocuklarımıza, Meslek edinmek adına; diploma kazanmayı önlerine hedef olarak, koyduk. Diploma kazandırmak adına; her şeyi unuttuk, unutturduk. İnsanın her şeyi çalışma ile kazanabileceğini anlatırken, asıl kaybedeceği en önemli şeyin; insanlık olabileceğini, davranışlarına o mana da dikkat etmesi gerektiğini kavrayamadık. Yanlış yaptığı zaman, yanlışlığını hatırlatıp doğrusunu öğretemedik. Doğru yaptığı zaman, o davranışını doğru olduğunu belirterek; her zaman öyle yapması gerektiğini bildirerek, o anlamda ödüllendiremedik. Gençtir, çocuktur zamanla öğrenir, dedik. Halbuki, en önemli öğrenme çağının o dönemler olduğunu fark edemedik. Daha çocuk yaştaki gençlerimizi sokaklara terk ettik...
Asıl medeniyetin onlara sahip olmak olduğunu, anlayamadık. Bina yapımlarına verdiğimiz değer kadar, insanların kurtarılması yönünde çalışmamız gerektiğini fark edemedik. Büyükler olarak, iyi örnekler sunamadık. Yanlış, hatalı, kusurlu, davranışlarımızı, güzel bir davranış olarak, anlatmaya çalıştık. Toplum olarak, yönetenler olarak; güzel davranışların temeli olan medeniyetimizin ana unsurlarından bahsetmedik. Onları farkında olmadan, o alanlardan uzak tuttuk.
Zaman geçmiş değil Aile, Çevre, Devletin eğitim kurumları bu yanlışları düzeltebiliriz. Mayalarında Muhteşem bir medeniyetin kurucularının kanlarını, genlerini taşıyan bu Milletin evladına, sahip çıkmak gerekir. Yapılacak küçük bir ikazın bile ne kadar faydası olduğu görülecektir. Yeter ki; Toplumun tüm katmanları ve sorumluluk taşıyan tüm kurumları, bunu bir görev aşkı ile kabullensin ve gereğini yapsın...
Ancak, bir sorumsuzluktur, almış başını gidiyor..
Bugün herkes konumuna, ilmine, tecrübesine, ihtisas alanına, becerisine, o konudaki bilgisinin yeterli olup, olmadığına, bakmadan her konuda konuşuyor, biliyor, çözüm üretiyor, karar veriyor, yargılıyor, yol gösteriyor... Birilerini suçluyor...
Bu konuda sosyal medya almış başını gidiyor. Hatta o kadar ileri gidiyor ki, Devlet düşmanları bile sahte hesaplarla bir nevi Devlet ile mücadele etmeye çalışıyor...
Evet halimiz bundan ibaret...
Allah bu tür yanlışlardan bizi korusun...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.