Şadiye Öztürk
Kutlamak mı, Farkına Varabilmek mi?
1992 yılında Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen bu özel gün; engelli bireylere yönelik toplumsal bilinç oluşturmak, farkındalık yaratmak ve onların hayatını kolaylaştırmaya yönelik adımların hatırlanması için vardır. Aslında bu gün bir kutlama değil; bir farkındalık ve duyarlılık günüdür.
Ne var ki biz, toplum olarak her şeyi kutlamaya meyilliyiz. Hatta kutlamakla da kalmayıp abartmayı bir gelenek hâline getirmişiz. Sadece bireyler değil; belediyeler, STK’lar, kamu kurumları… Adeta bir yarış içinde etkinlikler düzenliyor, sanatçılar davet ediyor, özel yemekler organize ediyoruz. Oysa Avrupa’da birçok gün, bir çiçek ya da sade bir buluşmayla anılırken bizde adeta şölen havasında geçiyor.
Mesela Anneler Günü…
1908’de Anna Jarvis’in annesine duyduğu özlemle başlattığı bir anma günü, bizde onlardan çok daha coşkulu kutlanıyor. Aynı şekilde Babalar Günü… Amerikalı Sonora Smart Dodd’un bir vaazdan etkilenerek ilan ettiği bu gün, bugün neredeyse bizde daha fazla anlam yüklenmiş durumda.
14 Şubat Sevgililer Günü de benzer bir örnek. Kökeni Roma Katolik Kilisesi’ne dayanan; evlilik yasağına rağmen gizli nikâh kıydığı için 14 Şubat’ta idam edilen Aziz Valentine adına ilan edilen bir gün… Biz bugün o günü, neyi anladığımızı bilmeden; hediyeler, kampanyalar, ekonomik telaşlar içinde kutluyoruz.
Neyi kutladığını bilmeden kutlamak… İşte asıl mesele bu. Kimsenin kutlamasına, sevmesine, hediye almasına karşı değilim. Ancak bir günün özünü, tarihini, anlamını bilmeden yapılan kutlamaların içinin boşaldığını düşünüyorum.
14 yıl yurt dışında yaşadım. Orada, bizim ülkemizdeki gibi coşkulu, neredeyse tören havasında kutlamalar görmedim. Noel dışında şehirlerin böylesine süslendiğine şahit olmadım. Ne belediyeler ne de kurumlar böylesi gösterişli etkinlikler yapıyordu. Biz ise kutlanacak gün yetmiyormuş gibi yenilerini icat ediyoruz: after partiler, cinsiyet partileri, kırk mevlütleri, doğum ayları, fotoğraf çekimi ritüelleri…
Bu gidişle diğer ülkelerin kurtuluş günlerini bile onlardan önce biz kutlayacağız diye korkuyorum.
Tüm bu düşüncelerin merkezine dönersek…
Engelli kardeşlerimizi ayrı bir yere koymak gerekir. Onlar baş tacıdır, en iyisine en güzeline layıktır. Bugün devletin engelli bireyler için yaptığı düzenlemeler, sağlanan haklar geçmişle kıyaslanamayacak kadar ileri bir noktadadır. “Nereden nereye!” dedirten örnekler ortada.
Dileğim şudur ki; her 3 Aralık, sadece anmakla kalınan bir gün değil, onların hayatlarını kolaylaştıracak yeni bir adımın atıldığı bir gün olsun. Her birimiz okulda, iş yerinde, sosyal hayatta; engelli bireylerin hiçbir engel hissetmeden yaşayabileceği bir toplumun parçası olalım. Çocuklarımıza ve gençlerimize de bu bilinci miras bırakabilelim.
Keşke her kutladığımız gün, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü kadar anlamlı olabilse… Ve keşke biz, kutlamaktan çok anlamayı başarabilsek.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.