Çözüm Önerileri
Önceki bölümlerde ayrıntılı olarak ele alındığı üzere, aile kurumunu derinden sarsan sorunlar; bireysel yetişme tarzından ekonomik koşullara, sosyal dönüşümden kültürel değişime kadar uzanan çok boyutlu bir yapıya sahiptir. Bu denli karmaşık ve iç içe geçmiş sorunlar karşısında basit formüller ya da kısa vadeli çözümler beklemek gerçekçi değildir. Aile yapısını tehdit eden bu çok katmanlı krizler, tek yönlü müdahalelerle çözülebilecek nitelikte değildir. Dolayısıyla, aile kurumunun korunması ve güçlendirilmesi için bütüncül, sabırlı ve çok yönlü stratejilerin geliştirilmesi kaçınılmazdır. Bu bağlamda, çözüm önerileri aşağıda maddelendirilmiştir:
Çözümün temeli, çocukların yetiştirilme biçimiyle başlamalıdır. Zira her ihtiyacı önceden karşılanan, zorlukla yüzleşmeden büyüyen çocuklar, hayatın doğal güçlükleriyle baş etme becerisini geliştirememekte; karşılaştıkları sorunlar karşısında çözüm üretme kabiliyetleri zayıf kalmaktadır. Bu nedenle özellikle 0–6 yaş döneminde çocuk yetiştirme yaklaşımlarının yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Çocukların yetişme süreçlerinde kendi ayakları üzerinde durabileceği, kendi sorunlarını kendileri çözebileceği, zorluklarla baş edebileceği ortamlar oluşturulmalıdır. Aile içi sorunları kendi annelerine ve babalarına taşımadan sorunu çözebilecek kabiliyette yetiştirilmeleri önemlidir. Ebeveynlerde aile içi konulara çok müdahil olmamaları gerekmektedir. Çünkü her bir taraf kendi çocuğunu haklı görmesi işi daha da çıkılmaz hale sokmaktadır.
Yine bu çerçevede çocuk yetiştirme hususunda ailede değerler ciddi değişmiştir, artık yardımlaşma, paylaşma gibi insanı değerlerin yerine günümüzde bireyselliğin de etkisi ile “başarı ve rekabet/yarış” odaklı bir durum söz konusudur. Bu süreç çocukların birbirini rakip olarak görmelerini ve insani özelliklerin geri plana itilmesini de berberinde getirmektedir. Her iklim kendi bitki örtüsünü yetiştirdiğine göre biz de çocuklarımıza kendi kültürümüzün değerlerini aktarmada ve yaşatmada daha hassas ve dikkatli olmamız gerekmektedir.
Bu bağlamda sevgi, paylaşma, yardımlaşma, mücadele etme, hoşgörü gibi aile değerlerin çocuklara verilmesi çok önemlidir. Tabi bunu sadece sözle değil ailelerinde rol model olmaları hayati öneme sahiptir. Aynı zamanda ebeveynlerin her birinin farklı söylem ve uygulamalarda da bulunmaması gerekmektedir.
Diğer taraftan ülkemizde mesleki eğitimin yeterince gerek veliler gerekse eğitim camiası tarafından önemsenmemesi evliliğin daha geç yapılmasını ve ya bu dönemin kaçırılmasını da beraberinde getirmektedir. 28 Şubat sürecinde cezalandırılan ve olumsuz bir algı oluşturulan meslek liseleri eğitim kurumlarımız içerisinde maalesef istenilen yere ulaşamamış ve mesleki eğitim yerine öğrencilerin çoğu hala akademik eğitime yönlendirilmektedir.
Üniversite mezunlarının büyük bir çoğunluğu ya devletten iş bekleme eğiliminde olmakta ya da eğitim seviyelerine uygun görmedikleri işleri reddetmektedirler. Bu durum, gençlerin evlilik planlarını ötelemelerine neden olmaktadır. Çekirdek aile yapısına geçişle birlikte, gençler haklı olarak ekonomik bağımsızlıklarını kazanmadan evlilik kurumuna adım atmak istememektedirler. Bu sorunun çözümü için, mevcut 11 yıllık zorunlu eğitim sisteminin yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Öğrencilerin tamamını akademik eğitime yönlendirmek yerine, önemli bir kısmının erken yaşlarda mesleki eğitime kazandırılması daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Bu sayede gençler, hem ülke ekonomisine daha erken katkı sağlayabilecek hem meslek sahibi olabilecek hem de yuva kurma süreçlerini geciktirmek zorunda kalmayacaklardır. Bu yaklaşımın, aile kurumunun güçlendirilmesine ve toplumsal yapının sağlamlaştırılmasına önemli katkılar sunacağı kanaatindeyim.
Gerek sosyal medyada gerekse görsel medyada “aile, ailenin önemi, aile ve çocuklar, aile ve yaşlılar, aile ve engelliler, aile ve toplumumuz, aileyi tehdit eden unsurlar, aile ve dayanıma, aile ve paylaşma, aile ve komşuluk ilişkilerimiz, ailenin güçlendirilmesi, ailenin korunması” gibi konularda dizi, film ve içerik oluşturmalıyız ve artık bunlar birinci gündemimizi oluşturmalıdır. Bunun için, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Hizmet Bakanlığı, TRT., Diyanet vb. kurumlarla işbirliği içinde dizi yapımcıları, senaristlere ve içerik üreticilere çeşitli sorumluluklar düşmektedir. Bu bağlamda ayrıca sosyal medyanın kullanımı ve denetlenmesi konusunda da devlete ciddi sorumluluklar düşmektedir.
Çekirdek aileye dönüşümle birlikte sorunların çözümü konusunda artık evin büyüklerinin olmaması nedeniyle bu sorunların büyümeden çözülmesi ve her isteyenin yardım alabileceği, kolayca ulaşabileceği Aile Danışma Merkezlerinin yaygınlaşması ve burada daha profesyonel kişilerin(psikolog, sosyal hizmet uzmanı, sosyolog, din görevlisi vb.) görevlendirilmesi de önemlidir. Boşanma durumunda uyuşmazlıkların mahkeme dışında alternatif uyuşmazlık çözümü yöntemleri ile dostane ve barışçıl yollar ile çözüm için aile arabuluculuğunun da ülkemizde zorunlu hale getirilmesi önemlidir.
Dijital araçlarla geçirilen sürenin aile iletişiminde sorunlara yol açtığından bahsetmiştik. Bu konu ile ilgili olarak bu aletlerle vakit geçirilebileceği belirli süre tahdit edilmelidir. Özellikle ailece yemek yerken, sohbet ederken ya da aile ile ilgili herhangi bir konuda görüşülürken bunların kullanılmaması gerektiğini önce ebeveynler örnek olmalıdır.
Boşanmaların çoğunlukla evliliğin ilk beş yılında gerçekleştiği dikkate alındığında, devlet ve işverenler arasında kurulacak işbirliği ile genç çiftlere ekonomik destek/istikrar sağlanabilir; yeni evli çiftlere öncelikli istihdam fırsatları sunulabilir, belirli bir süre için işveren sigorta yükünü devlet üstlenebilir ve böylece bu destekler sadece evliliği teşvik etmekle kalmayıp, evliliklerin sürdürülebilirliğine de katkı sağlayarak aile kurumunun güçlenmesine yardımcı olabilir.