İnsanın her yaş döneminde kendini huzur içinde hissettiği mekanlar vardır. Bu mekanları korunaklı ve güvenli mekanlar olarak ta adlandırabiliriz. Küçükten, modern dünyanın yaşam alanlarımızı daraltmadığı zamanlarda, çok katlı binaların arasına sıkışmamışken, bir çoğumuzun ahşap ve kerpiçten yapılmış evleri vardı. O evlerin odalarının birinde veya da bahçesinde kendimize ait belirlediğimiz alanlar vardı.
Şöyle geçmişe dönüp baktığımızda, bir çoğumuz, bu mekanları ve mekanlarda geçirilen çocukluk günlerini ve oyunlarını hemen anımsarız. Anılarla tebessüm ederek, ne de güzel günlerdi diyerek, bir iç çekeriz. Yaşımız ilerledikçe çocukluktan yetişkinliğe doğru giderken bu mekanlar ve bu mekanlarda geçirilen zamanların farklı bir yöne evrildiğine şahit oluruz. Mekanlara, insanlara ve eşyalara daha ayrı bir anlam yükleriz. Yüklediğimiz anlama göre yeni mekanlar yeni eşyalar yeni insanlarla çeviririz etrafımızı. Veya da etrafımız çevrilir.
Hayatın koşuşturmacasına bağlı olarak değişen ve gelişin insan davranışları, eşyaları da mekanları da bir değişime zorlar. Yeni yaşam alanlarına ve mekanlarına bağlı olarak, bizlerde kendimiz için sığınacak insanlar, eşyalar ve mekanlar ararız. Ama sonuçta nereye gidersek gidelim hayatımızda hiçbir zaman değişmeyecek ve hiçbir mekanla değiştirmeyeceğimiz bir yerimizin olduğunu biliriz. O da kendi evlerimizdir.
“İnsanın kendi evi gibisi yok” ifadesi hepimiz için bir rahatlamanın sesli dışa vurumudur. Gerçekten de insanın kendi evi gibisi yok. İster ev sahibi olalım, isterse kiracı olalım fark etmez. Hangi şehre gidersek gidelim, en güzel otellerde, en lüks misafirhanelerde de kalsak, kendimizi korunaklı ve huzur içinde hissedeceğimiz en rahat mekân yine kendi evimiz olacaktır. Canımız, ciğerimiz, kardeşimiz, anne babamız veya da akrabamızda olsa, başımıza kuş yastık ta koysalar, yün yataklarda, ipek yorganlarla da ağırlasalar, envaı çeşit yemek ve ikramlarda da bulunsalar, yine insanın evinin yerini hiçbir şeyin tutmadığını görürüz. Ağırlanmak, ikramda bulunulmak elbette güzeldir. Misafir edilmek ve baş tacı olarak konaklatılmak, elbette güzeldir. Ama gerçekten de insanın evi bambaşka.
Nerede misafir edilirsek edilelim, kimseye yük olmamanın verdiği duygu ve düşüncelerle bir an önce evimize dönmek, sığınağımıza girmek isteriz. Burada eğer bir denge sağlayabilirsek aynı zamanda bizleri ağırlayan, misafir eden kişilere, arkadaşlarımıza ve dostlarımıza da karşıda nezaket göstermiş oluruz. Aksi halde bu durum saygı ve sevginin ötesinde bir saygısızlığa dönüşebilir.
Evimiz ve ailemiz hepimiz için bir barınma ve sığınmanın ötesinde çok daha büyük anlamlar taşır. Can yoldaşımız, hayat arkadaşımız eşimizin, evin neşe kaynağı çocuklarımızın, varlıkları ile evimizi bereketlendiren anne ve babamızın, cam kenarında her gün suyunu verdiğimiz çiçeklerin, salonda kafesinde çıkardığı seslerle ben de buradayım diyen muhabbet kuşunun, holde mırıldanan ve şirinlikler yapan kedimizin ve daha nice eşyanın her birinin yerleri ayrıdır. Evin kendine has kokusunun, evin düzeninin ve eşyalarının, eşyaların konumlandığı yerin zihnimizde ayrı ayrı yeri vardır. Gurbete çıktığımızda biraz uzasa dönüşümüz, burnumuzda tütmeye başlar evin halleri. Dijital dünyanın ve teknolojinin kolaylaştırdığı iletişim ağı, ses ve görüntüler hiçbir zaman gideremez bu hasreti.
21.yüzyılda doğal olanı kaybetmeden evimizin hallerini daha fazla güzelleştirmenin yolunu aramalıyız. Dünden daha fazla ihtiyacımız var evlerimizin huzuruna. Evlerin bizlere sunduğu korunaklı alana. Daha fazla sohbet etmeye, konuşmaya, paylaşmaya ihtiyacımız var. Akşam olsa da bir an önce eve gitsek, ev yemekleri yesek, çayımızı yudumlasak, anne pastaları ve tatlıları ile ağzımızı tatlandırsak, başımıza sıcak bir aile okşayışı dokunsa, günün nasıl geçti sorusuna muhatap olsak. Sevinçlerimizi, hüzünlerimizi, hayallerimizi birbirimize anlatsak. Sonra da iyi ki bir ailemiz, iyi ki başımızı sokacağımız bir evimiz var desek.
Bugün ki yazımı şu dilek ve temennilerle bitirmek istiyorum. Evleriniz her zaman temiz ve mis kokulu olsun. İçinde çocuk koşuşturmaları eksik olmasın. Şefkat dolu, merhamet bakışlı insanlar misafiriniz olsun. Sofralarınız bereketli olsun. Evin içindeki seslenişler nezaket dolu olsun. “Ailemi seviyorum” cümlesi en önemli sloganınız olsun.
Tabii ki insanın ev gibisi yok. Selamlar.