ENDÜLÜS

Alper Duran

6 yıl önce

 

?Endülüs´e gitmek boynumuzun borcudur?

 

Biz, denizleri arkamıza alıp cihad için ölüme gülümseyenleriz. Onun için tarihimiz şanlı ve şerefledir. Tahakküm etmek için değil; imar ve iskân etmek için yola revan oluruz. Bundan dolayı bizim geleneğimiz işgal değil fetihtir. Yaratılanı yaratandan ötürü sevmenin huzuru ile insana yaklaşır, dili, dini, rengi, mezhebi ve meşrebine bakmadan amel ederiz.

 

Biz, şu arz-ı âlemi tek vatan olarak görüp, bütün insanlığa aşkımızı anlatmanın yükümlülüğü ile yanıp tutuşuruz. Onun için ayak bastığımız her yerde ilim, sanat, erdem ve fazilet tohumları yeşermiştir. Miladi 571 yılında Mekke´de yanan bu aşk ateşi, kısa sürede gönüllere ve beldelere ulaşmış ve devrin adı saadet devri olmuştur. Yüzyıllar boyu fersah fersah akıp giden bu ideal uğruna hayatlar önemsenmemiş ve şehit olmak için cepheden cepheye koşulmuştur. 

 

Bu aşk ve dava öylesine muazzam bir sistematik halde inşa edilmiş ki, sultanlarla hizmetkârlar arasında kulluk farkının olmadığı ve herkesin insan olduğu hakikati üzerine hareket edilmiştir. Kıymet ve üstünlük ulvi hasletlere göre belirlenmiştir. Tıpkı kölelikten kutlu bir komutanlığa yükselen Tarık bin Ziyad gibi. Onu kutlu eden komutan olması değil; davası uğruna cihad aşkıydı. Tarihçiler tartışadursun gemilerin yakılması hakikat mi değil mi diye. Aslolan onun muhtevasıdır. Cesareti, azmi ve imanının kendisine verdiği inancıdır. Fetih öncesinde askerlerine yaptığı ´´Arkanızda düşman gibi deniz, önünüzde deniz gibi düşman. Nereye kaçacaksınız? Vallahi sizin için ancak sadakat ve sabır kalmıştır...? konuşması bile kendisinin hakikatteki yerini göstermektedir. İslam´ın huzurunu tüm insanlığın gönlüne yerleştirmek üzere akınlar düzenleyen bu bahadırlar, nitekim bugünkü İspanya topraklarında Cebelitarık boğazını geçmek suretiyle büyük bir medeniyetin kapısını aralamışlardır.

 

Şan ve şeref uğruna değil, yüreklerine heyecan katan davalarının her kalbe dokunması için onca ceremeyi çekmişlerdir. Kutlu Komutan Tarık bin Ziyad ile başlayan daha sonra Musa bin Nusayr ile birlikte devam eden fetihler nihayetinde, tarihin altın çocuğu ?Endülüs Devleti? kurulmuştur. Endülüs sade bir devlet değildir. Avrupa´da Müslümanların, Yahudi ve Hristiyanları o köhne uykudan uyandıran ve büyük bir insanlık ve medeniyet inşasını icra ederken onlara da öğreten emsalsiz bir devlettir. Kurtuba, Toledo, Sevilla gibi birçok şehirde muazzam mimarisiyle tüm dünyaya şualar yansıtan bu medeniyet, ilim, felsefe ve astronomi dallarında da çağının zirvesinde yer almıştır.

 

Endülüs´ün ilim, sanat ve mimari alanındaki seviyesini anlatmak ciltlerce kitapları dolduracak niteliktedir. Ancak bizim bu tarihsel süreçte almamız gereken birçok dersler vardır. Bu derslerin üzerinde de durmak lazım gelir. Şu büyük medeniyetin temelini atan Tarık bin Ziyad bile kıskançlığa kurban gitmiş ve yapılan şikâyetler sonucunda hayatının sonuna kadar Şam´da ikamet ettirilmiştir. Ancak gönüllerin vereceği unvan her türlü maddi payenin üzerindedir. Bu nedenle Tarık bin Ziyad hala kalbimizin ve mazimizin yiğitleri arasında mümtaz yerini almaktadır.

 

Şu yeryüzünü bir halı olarak tasvir edeceksek en güzel nakışlarından biri Endülüs´tür. Bostanın en nadide güllerinden biridir o. Bu gonca gülü bizim neslimizin iyi tanıması ve hayallerinin bir köşesinde bu saklı medeniyeti kayım tutması gerekmektedir. Zira tapınakçı haçlıların önderliğindeki tüm emperyalist güçler 700 yılı aşkın Endülüs hâkimiyetinin Avrupa´dan çıkarılmasını hep kendileri için örnek göstermekte, balkanlarda 600 yılı aşkın Osmanlı egemenliğinin yok edilmesinden güç almakta ve bizleri ebedi yurdumuz olan Anadolu´dan bile gönderme konusunda iştahlanmaktadır. Onların bu pis nefisleri kabarırken biz ?bekleyin yeniden geleceğiz saklı medeniyet? diyebilmeliyiz. Güneşin batışındaki o kızıllığa mana veren anlayışın, ilmi ve insanlığı yücelten ruhunu kalbimizde söndürmediğimizi haykırmalıyız. Muhyiddin İbn Arabi, El-Kurtubi, Zerkali, İbn Rüşd, İbn-i Tufeyl ve daha nice ilim erbaplarına fatihalar göndermeliyiz. Onları kendimize mihmandar kabul edip bu yolu edeple devam ettirmeliyiz.     

 

Birliğimizin en sağlam hülyası olan Endülüs, seni kızlarımız gelinlikleri gibi el üstünde tutmaktadır. Mehmetçiklerimiz son kurşunları gibi hedefi on ikiden vurmak için beklemektedir. Kalemler seni yazdıkça mürekkep başka bir mana bulmakta ve şu kokuşmuş orta çağ karanlığı lema lema aydınlanmaktadır.  Her dilberin gönlünde bir yiğit yatıyorsa her yiğidin kalbinde de Endülüs gözlü ve Endülüs zülüflü bir dilber yatmaktadır.

 

Endülüs´te görüşmek ümidiyle?

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI