II. Dünya Savaşı sonrası dünya düzeni, büyük güçlerin kendi hegemonyalarını kurma ve yayma mücadelesine sahne oldu. Bu mücadelenin en belirgin aktörlerinden biri olan Amerika Birleşik Devletleri, savaşın yıkıcı etkilerinden zarar görmüş ülkeleri "ayağa kaldırma" söylemiyle Marshall Yardımları'nı devreye soktu.
1948-1951 yılları arasında Türkiye gibi ülkelere sağlanan bu askerî ve ekonomik yardımlar, yüzeysel olarak insani bir yardım gibi görünse de, perde arkasında çok daha büyük stratejik hedefler barındırıyordu. Bu yardımların asıl amacı, komünizmin yayılmasını engellemek ve bu ülkeleri Amerikan Birleşik Devletlerinin etkisine altına alarak kendi propaganda ağını genişletmekti.
Marshall Yardımları kapsamında Türkiye'ye gönderilen ürünler arasında, Amerikan halkının dahi kullanmaktan çekindiği, sağlık açısından tartışmalı süt tozları da vardı. Bu süt tozları, okullarda kaynatılarak süte dönüştürülüp çocuklara dağıtıldı. Ancak zamanla bu uygulamalar çocuk felci gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açtı. Bu durum, Amerikan yardımının gerçek amacının, Amerikan ürünleri için yeni pazarlar yaratmak ve potansiyel fazlalıkları eritmek olduğunu düşündüren önemli bir göstergeydi. Amerikan çıkarlarının Türkiye üzerindeki etkilerini gösteren bir başka çarpıcı örnek ise zeytinyağı hikayesidir.
Türk halkının yüzyıllardır tükettiği, sağlıklı ve kültürel bir miras olan zeytinyağına karşı kara propaganda yürütülmüştür. "Zeytinyağlı yiyemem aman" türküsünün dahi bu kara propagandanın bir parçası olduğu, halkı zeytinyağından soğutup yerine Amerikan margarinini pazarlamak için kullanıldığı dile getirilir. Bu tür politikalar, 1950'li yılların Amerikan rüyasının sadece ekonomik büyüme değil, aynı zamanda kültürel ve tüketim alışkanlıkları üzerinde de derin bir etki yaratmayı hedeflediğini ortaya koymaktadır.
Her alanda Amerika'ya benzeyerek ekonomik büyüme sağlamanın yanılgı içinde bir politika olduğu, zamanla anlaşılmıştır. Amerika Birleşik Devletleri, özellikle neoliberal politikaların dünya genelinde yaygınlaşmasında öncü rol oynamıştır. Neoliberal olmayan ülkeler, ya bu sisteme zorla entegre edilmiş ya da ekonomik ve siyasi olarak saf dışı bırakılma tehdidiyle karşı karşıya kalmışlardır.
Türkiye, bu küresel dalgadan nasibini alan ülkelerden biri olmuştur. 12 Eylül 1980 askeri darbesi, Türkiye'nin sosyal ve ekonomik yapısında köklü değişikliklere yol açmış, ülkeyi neoliberal politikalara kapılarını açmaya zorlamıştır. Darbe sonrası dönemde uygulanan ekonomik programlar, tekelleşme ve yabancı sermayenin Türkiye ekonomisindeki hareket alanını genişletmiştir. Birçok çok uluslu şirket, özelleştirmeler aracılığıyla Türk ekonomisinin çeşitli sektörlerinde egemen konuma yükselmiştir.
Bu süreç, ulusal ekonominin bağımsızlığı ve yerel üreticilerin rekabet gücü açısından ciddi tartışmaları beraberinde getirmiştir. Geçmişten günümüze Amerikan çıkarları, Türkiye'nin ekonomik, sosyal ve hatta kültürel yapısını derinden etkilemiştir.
Bu etkiler, bazen "yardım" maskesi altında, bazen de dayatmacı politikalarla kendini göstermiştir. Türkiye'nin kendi kalkınma yolunu çizerken, bu tarihsel deneyimlerden ders çıkarması ve ulusal çıkarlarını her zaman ön planda tutması büyük önem taşımaktadır. Sizce Türkiye, kendi ekonomik ve sosyal politikalarını belirlemede yabancı etkilerden tamamen bağımsızlaşabilir mi? Daha bağımsız ve güçlü bir Türkiye özlemi ile görüşmek üzere..