İsrail Devleti'nin 1947'deki kuruluşundan bu yana Filistin halkına yönelik şiddet eylemleri dinmiyor.
İsrail Devleti'nin 1947'deki kuruluşundan bu yana Filistin halkına yönelik şiddet eylemleri dinmiyor. On yıllardır süregelen bu trajedi, uluslararası toplumun gözleri önünde bir insanlık dramına dönüşmüş durumda. Suudi Arabistan'ın öncülüğündeki İslam ülkelerinin bu katliamlara yeterli tepkiyi göstermemesi ise vicdanları kanatıyor.
Müslümanların ilk kıblesi ve manevi kalbi olan Mescid-i Aksa'nın İsrail askerlerinin postalları altında çiğnenmesi, milyonlarca Müslüman'ın onurunu derinden yaralıyor. Ortadoğu coğrafyasını bir örümcek ağı gibi saran Amerikan askeri üsleri, bölgedeki dengeleri İsrail'in lehine şekillendirme çabası içinde.
Birleşmiş Milletlerin defalarca aldığı kararları hiçe sayan İsrail, dünyanın gözü önünde savunmasız Filistin halkını öldürmeye, topraklarını işgal etmeye devam ediyor. İsrail savaş uçakları, Gazze Şeridi ve Batı Şeria'daki altyapıyı hedef alarak, yaşam koşullarını her geçen gün daha da zorlaştırıyor.
Şu sıralarda Gazze'de hayatta kalmaya çalışan milyonlarca Müslüman, İsrail'in acımasız saldırıları nedeniyle açlık, susuzluk ve temel tıbbi malzemelere erişim sıkıntısıyla boğuşuyor. Kendilerini İslam ümmetinin bir parçası olarak tanımlayan, ancak Filistinli kardeşlerine yönelik zulme sessiz kalan bazı Arap ülkelerinin tutumu ise büyük bir hayal kırıklığı yaratıyor.
Çıkarlarını petrol ve paradan öteye taşıyamayan bu devletler, adeta Amerika ve Batı'nın stratejik oyunlarının birer piyonu haline gelmiş durumda. Son zamanlarda Amerika Birleşik Devletleri ve Suudi Arabistan arasındaki ticari ortalık Gazze'nin ne kadar yalnız bırakıldığını açıkça ortaya koymaktadır.
Bu sessizlik, sadece Filistin halkına değil, tüm insanlığa karşı işlenen bir suç ortaklığıdır. İsrail'in kutsal saydığı Filistin topraklarında, Kutsal Süleyman Mabedi'ni inşa etme hedefiyle bu savaşı körüklediği iddiaları da bölgedeki gerilimi tırmandırıyor. Müslüman devletlerin bu açık tehdide karşı somut bir duruş sergilememesi ise endişe verici bir tablo çiziyor. İsrail'in Lübnan ve Suriye gibi komşu ülkelere yönelik saldırıları da bölgedeki istikrarsızlığı derinleştiriyor.
Peki bu saldırgan politikalarının sonu nereye varacak? Gazze ve diğer bölgelerdeki yıkım tamamlandığında, sıranın hangi ülkeye geleceği sorusu bölge halklarının zihnini kurcalamaya devam ediyor. Gazze'de yaşananlar sadece bir toprak anlaşmazlığı değil, aynı zamanda temel insan haklarının, uluslararası hukukun ve vicdanın ayaklar altına alınmasıdır.
Bu zulme sessiz kalmak, insanlığın ortak değerlerine sırt çevirmek anlamına gelir. Uluslararası toplumun, özellikle de İslam ülkelerinin bu trajediye daha fazla kayıtsız kalmaması, Filistin halkının çığlığına kulak vermesi ve adil bir çözüm için somut adımlar atması hayati önem taşımaktadır. Aksi takdirde, bu kanayan yara Ortadoğu'nun geleceğini karartmaya devam edecektir.