Bizim toplumumuz, abartıyı seven bir toplum. Hatta abartmak gibi olmasın ama belki de bizi bir araya getirebilen en büyük özellik: abartmak.

Herkes, yaşadığı ortama, doğru bildiklerine, inançlarına ve savunduğu ideolojiye göre abartıyor. Üstelik zengin-fakir ayrımı gözetmeksizin, gücü yettiğince yapıyor bunu.

Cenaze töreninde abartı, düğün töreninde abartı, sünnet düğününde abartı… Evlenme teklifi, “after party”, cinsiyet partisi gibi birçok şeyde de abartıyoruz. Hatta umre ve hac dönüşü verilen davetler, yemekler, mevlit okutmalar, sene-i devriyeler… Okuyamadığımız, sadece kapağı süslü paketlerde dağıtılan tespihler, dua kitapları…

Bir cenaze oluyor; sofralarda etli pideler, çaylar… Biri geliyor, biri gidiyor. Normal zamanda misafir kabul etmek istemiyoruz ama cenaze evlerinde yemekli, özenli misafir ağırlıyoruz. Cenaze defnedildiği gün bile, evi yakın olanları yedirmeden göndermiyoruz.

Evlenme süreci deseniz, geleneksel olarak kültürümüzde olanlar belli: kız isteme, yüzük takma, nişan, düğün. Varsa, düğün sonrası balayı… O da ekonomik durumu iyi olan az sayıda ailede mümkün. Sessiz, sakin, abartısız bohça götürme dediğimiz hediyeleşme de bu sürecin sade bir parçasıydı eskiden.

Şimdi ise sosyal medyada gördüklerimize ağzımız açık kalıyor. Meğer bizim gelenek göreneklerimizde ne çok şey varmış da bizim haberimiz yokmuş! Pes diyorum kendi kendime… Bu ekonomik koşullarda gençler mi böyle istiyor, yoksa aileler mi, bilemiyorum.

En zoru da bunları durdurmak… Aklımız yetiyor ama gücümüz yetmiyor.

Ama ne olursa olsun, biz el ele verip “Kim daha abartılı yapacak?” yarışına giriyoruz. Kadınlar altın günlerini bile artık dışarıda; lokantalarda, kafeteryalarda yapıyor. Çünkü evde çeşit çeşit yiyecek hazırlamaktan hem yoruluyoruz hem de ekonomik olarak altından kalkamıyoruz. Nerede o eski un helvası, mercimekli badlar, kışın patates ve kestane közlemeleri… Ev ortamının sıcak sohbetleri, muhabbetleri…

Hangi ülkenin geleneği varsa, biz sahiplenip en abartılı haliyle kutluyoruz. İşin ilginç yanı, çoğumuz neyi, ne için kutladığımızı da bilmiyoruz. Belki bir arkadaş yapmıştır, o da ondan görmüştür…

Bir Bosna-Hersek gezimizde, bize rehberlik eden bir arkadaş savaşın dehşetini anlatırken şöyle demişti, hiç unutmam:

“Her şeyde bir hayır var derler ya… Ben bu savaşta da bir hayır görüyorum. Çünkü bizim kültürümüzü, dinimizi bize unutturdular. Biz partiler yapıp paralar harcarken, düşmanlarımız silah alıp savaşa hazırlanmış. Biz fark etmemişiz. Savaş çıkmasaydı, zaten bizi biz yapan geleneklerimiz, kültürümüz kalmayacaktı. Onların kültürünü tamamen alacaktık. Neyse ki bu savaş bizi kendimize getirdi.” Allah korusun…

Bu sözleri hiç unutmam. Ne zaman abartılı bir kutlama görsem, bu cümleler gelir aklıma. İçime garip bir hüzün çöker…