Şadiye ÖZTÜRK

Şadiye ÖZTÜRK

ERMENİ GÖÇÜNÜ (TEHCİR) BİR DE ERMENİ VATANDAŞTAN DİNLEYELİM

Ermeni tehciri ya da bazılarına göre Ermeni soykırımını bir de Ermeni vatandaştan dinleyelim. Rahmetli Sevan İnce 2006 yılında aşağıdaki yazıyı yazarak kızına vermiştir. Biz daha önce düşüncelerimizi belirttik. Şimdi Sayın Sevan'ın yazısını aynen aktarıyoruz:

'4 Ermeni arkadaş, geçen akşam dernekten çıkmış, Galatasaray'da nargile keyfi yapıyorduk. Laf döndü dolaştı malum konuya geldi. Baktım, herkes aynı husustan dertli: Ermeni asıllı bir Türk ve sade bir T.C. Vatandaşı olarak Dünya'ya ses nasıl duyurulur

Ünlü bir sanatçı, politikacı veya bir dernek başkanı değilsin ki mikrofon uzatıp röportaj yapsınlar. Gazeteci değilsin ki fikirlerini köşenden dünyaya duyurabilesin. İyi de, biz bu işten sıkıldık. Bizim yerimize, bilir bilmez herkes konuşuyor. Bir tarafta 'Ermenilere soykırım yapılmıştır' diyenler; diğer yanda 'soykırım yoktur' diyenler. Şimdiki moda ise 'tarihçilere bırakalım' diyenler.
Soykırım yapılmıştır diyenlere bakıyorum, hepsi ya kindar Ermeni diasporası mensubu veya bunlardan çıkarı olan siyaset erbabı. Yoktur diyenlere bakıyorum, bu konuda derin bir bilgileri yok ama adettir diye reddediyorlar. Tarihçiler deseniz, neyi ortaya çıkartacaklar, Allah aşkına Soykırımın belgesi mi olur Eskaza ortaya bir belge çıksa, muhakkak karşı bir de belge çıkar, tartışma sonsuza kadar sürer gider. Gerçeği, benden ve benim gibilerden başkası bilemez. Bizler, hadiseleri birinci ağızdan dinlemiş kişileriz.

Bizler Türk Ermenileriyiz. Türk Ermenilerinin Harici Ermenilerden çok ciddi bir farkı vardır. Bizler, tehcir sırasında, ya Türkiye'de kalmışların veya tehcir bitiminde Türkiye'ye geri dönmüşlerin torunlarıyız. Bizler tek tip hikaye dinlememişizdir. Diaspora Ermenisi sadece ölüm hikayesi bilir. Onlar, bu ölümler için bütün Türkleri suçlarlar. Olayları sadece soykırım olarak nitelerler.

Türk Ermenisinde ise daha bol ve daha değişik hikayeler vardır:

Mesela, dedem, Erzincan'daki çiftliklerinden abisinin alınıp götürülüşünü ve onu kurtarmak için başçavuşa bir eşek yükü altın fidye verdiğini anlatırdı. Ne abi dönmüş ne altınlar..

Anneannem, köydeki Ermeni delikanlılarının nasıl silahlandırılıp çeteci yapıldıklarını anlatırdı. Üniformalarını yabancı lisan konuşanlar getirmiş.

Büyükbabam, Kayseri'de bütün sülalesini kurtarmak için çırpınan Osmanlı Yüzbaşısı Sinan'ı ağlayarak anlatırdı. O yüzbaşı sayesinde bizim sülaleden kimsenin kılına zarar gelmemiş.

Bizler, katliam hikayeleri dinlediğimiz gibi bir Ermeni arkadaşı tehcire giderken askerin önüne yatan Türklerin veya yurtlarına geri döndüklerinde onlara tekrar kucak açan Türk komşuların hikayeleri ile de büyüdük. Onun için 'bize sorulsun' diyorum. Kimse bizden daha objektif olamaz.

Kısacası; Ermenilerin bir kısmı emperyalist güçlerin gazına gelip ayrılıkçılık yapmıştır. Buna kızan Osmanlı hükümeti bölgede tehcir kararı almıştır. Günün şartlarına göre tehcir (göç) zor şartlar altında gerçekleşmiştir. Sürgünler, çoluk çocuk muhtelif şekillerde kırılmış ve kıyıma uğramıştır. Bu kırılma hastalık ve açlık sebebiyledir. Kıyım ise Osmanlı askeri tarafından organize bir şekilde yapılmamıştır. Hastalık dışındaki bu ölümler, münferit olaylardır ve sürgünlerin yanlarında götürdükleri altın paraları gasp etmeyi amaçlayan bölgenin eşkiyaları tarafından yapılmıştır. Başka cephelerde de savaşmakta olan Osmanlı askerinin sürgün esnasındaki cinayet olaylarını önleyecek sayıda ve güçte olup olmadığı da bir tartışma konusudur. Hal bu iken, o bölgede bu olayların cereyan ettiği esnada, ülkenin batı bölgelerinde yaşayan Ermenilerin aynı şekilde bir zulme uğramadığı göz önüne alınırsa, buna bir soykırım denemez. Pek çok başka kelime söylenebilir; soykırım hariç. Kaldı ki, söz konusu 1.5 milyon Ermeni sayısı, ölü sayısını değil kayıp sayısını ifade eder. Biz Türk Ermenileri, iyi biliriz ki; Anadolu, bu olaylar esnasında veya sonrasında, Müslüman olmuş Ermenilerle doludur. Bu kişiler, daha sonra serbest olmasına rağmen kendi dinlerine dönmemişler ve geçmişlerini gizledikleri için kayıp hanesine yazılmışlardır.

Sözün kısası budur. Konuşmak gerekirse biz konuşur olayların uzun hikayesini anlatırız.

Bu konuda bizlerden daha iyi tarihçi de olmaz. Fransızlara gelince. Onlara da küflü peynir yemek düşer.

Kalın sağlıcakla'

Sevan İnce
İstanbul, 6 Ekim 2006

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şadiye ÖZTÜRK Arşivi