
Şadiye ÖZTÜRK
Hayat Daha ları Tercih Edenlerle Yürünür mü
İçinin boşluklarında kayboldun mu hiç
Boşluk dedimse, bildiğimiz boşluk değil hani... Her tarafın tıklım tıklım kalabalıklarla dolu olduğu bir anakent bulvarının mesai çıkışı sonrası gibi...
Her yol seni çağıyor sanki, her yol sana tanıdık geliyor yolun gibi, yürmen, ilerlemen gereken güzergah gibi.. O tarafa yönelip gitmen gerektiği gibi sanki... Başını döndürdüğün her taraf, her yön, her yol seni tanıyor adeta... Adımı atansan o tarafa gidecek gibisin... Yönünü dönsen o yol seni bu kalabalıkların, bu anaforun içinden alıp götürecek gibi.. Senin yüreğinin bir taraftan kıpır kıpır titrediğini, ürperdiğini bir taraftan ise çekindiğini hissediyorsun... İçin içine sığmıyor, için içinde büyüyor... Buradan bir an önce ve çok hızlı biçimde çekip gitmen gerektiği baskın çıkıyor sana ve bu yerden, bu kavşaktan uzaklaşma isteği ve arzun dalga dalga heyecan kasırgasıyla kabartıyor seni... Elini uzatsan tutacaksın sanki; elini tutacaklar ve buradan bu kalabalık kavşaktan önünde açılan bu yollardan birine koyulacak ve kurtaracaksın, hissediyrosun... Rahatlayacaksın... İçin sukûna erecek sanki...
Ama öyle değil sen de biliyorsun, önünde kırk parça olmuş, kırk ayrı yöne yönelmiş bu kavşağın kılcal damarları gibi seni çağıran herhangi bir yol, her yol veya hepsi daha doğrusu hiç birisi adımını atmana, o yola ram olmana uygun değil gibi... Bu yolların seni rahatlatacak mevkiye ulaştıramacağını, hemen önüne güçlü bir set olarak dikildiğini, gözünü karartığını, o yolun yol olmadığını, adımını uzatmaman gerektiğini bir karanlık karabasan gibi, umudunu yıkan, yakan ve yok eden güçlü bir duyguyla elinden, yolundan alıyor. Duruyorsun orada... Doğru bir karar olmadığını bir şeyler fısıldıyor içinden sana... O fısıltıya kulak verdiğinde, yanlışlığını, yanılgını, ne derlerini, nasıl cevap vereceğini ve hepsinden öte hatalı odluğunu anlıyorsun. Buna yürekten inanıyorsun ve yüreğin aklına geliyor. Aklın çeliniyor... Bütün bunlar uçup gidiyor. Bir hülya çepeçevre, sıcak, sımsıcak sarıyor, kucaklıyor, ferahlatıyor seni... Orada kalıyorsun, orada kalmak istiyorsun... Ama kalamıyorsun işte... Tekrar savruluyorsun... Tekrar yollara, tekrar önüne açmaya çalıştığın bir hayal uğruna peşine ram olduğu güzergaha dalıyorsun... Güzergah büyülü bir efsun gibi...
Gitmek ve kalmak, niçin ve niye ... Zihnini allak bullak eden, düşündüren, düşünürken sorgulayan, sorgularken, sana kattıklarını ve senden azalttıklarını bir filim şeridi gibi gözünün önünden geçiren, karar vermeyi değil, karara düçar bir fikir yelpazesinin yüz seksen derecelik uclarındaki gelgitlere savuruyor seni... Savruldukça kararsız, savruldukça çaresiz kalıyorsun. Kendini suçlamak karşındaki suçlamaktan daha ağır geliyor. Belki haklı kılıyor, mazeretini veya nedenini kendince koyduğun her yaklaşın kendi kararını daha haklı kılmanın yönünü güçlendiriyor. Karşındakini dikkate alman gerektiğini düşünüyorsun, karşındakinin seni dikkate almadığını biliyorsun, vazgeçiyorsun... Bilmek belki de böylesi durumlarda hiç bir şeyi değiştirmiyor.
Umursadığın kadar yıpranıyorsun, değer verdiğin kadar kazık yiyorsun.. Ve bir soru aniden şimşek gibi çaksada zihninde cevabını kendine bile vermekten çekiniyorsun. Çekiniyrosun ama bir matkap gibi beynini, zihnini burkmaya devam ediyor, sen ne kadar kaçsanda, sen ne kadar cevap vermemeye çalışsan da...
Vefa, daha iyisini bulduğunda, bırakıp gitmek midir
İnsanlık yola çıktıklarınla yolda yürümektir. Tökezlediğinde kolundan tutmak, karanlığa düştüğünde yoluna ışık tutmaktır. Hani hep 'iyi günde de kötü günde de' denir ya onu içtenlikle içselleştirmektir. Daha sevimlisini, daha güzelini, daha yakışlısını, daha anlayışlısını, daha zengini, daha varlıklısını, daha saygını, daha anlamlısını, daha iyisini ve kısacası daha fazlasını bulduğunda, arkana bakmadan başka yola sapmak başka ufuk çizmek midir
Hayat dahaları tercih edenlerle yürünür mü
Tercih belki daha iyisi olduğu için değilde, bir kusurun, bir hatanın, onca yanlışını çekemeyişini, önemsenmeyişini, değer verilmeyişini, dinlenmeyişini, küçük düşürülüşünü, dövülmeni, sövülmeni ne bileyim işte horlanmanı sebep sayıldığı 'daha iyisi'ni bulduğunda terketme sanatı mıdır
Değildir demek, değildir elbet...
Gel gör ki; hayatta böyle değildir.
Bazen bir şiirin, bazen bir öykünün kelimelerinde yankısını bulur. Bazen bir türkünün yüreğe dokunan dizeleriyle kuşatır insanı ve alır derin okyanuslara salıverir...
Ne ağlarsın benim zülfü siyahım,
Bu da gelir bu da geçer ağlama.
Göklere erişti figanım ahım,
Bu da gelir bu da geçer ağlama.
Bir gülün çevresi dikendir hardır,
Bülbül har elinde ah ile zardır.
Ne olsa da kışın sonu bahardır,
Bu da gelir bu da geçer ağlama.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.