
Şadiye ÖZTÜRK
Savaşların günahsız ve mazlum çocukları, yetimleri.
Kendilerine hasım gördükleri ülkelere, saçma sapan bahanelerle saldıran, onlarla savaşan ülkelerin; dînî veya kültürel egemenlik hırsıyla ötekileştirdiği milletlerin içine sızarak ve ırk, mezhep, maddî menfaat fitneleri çıkararak, insanları birbirine düşman eden, iç savaşlar üreten fitne mühendisi katillerin; yetim bıraktığı günahsız ve mazlum çocukları, televizyon internet ekranlarında, resimli neşriyatta içimiz ezile ezile görmeye devam ediyoruz,
Ağlayan çocukları; savaşın askerleri tarafından bir duvar kenarına çekilerek 'yes, yes' diyerek joplanan 8-10 yaşlarındaki Iraklı çocuğu; fotoğraf makinesini silah zannedip korkulu ve buğulu gözlerle ellerini havaya kaldırıp teslim duruşu yapan Suriyeli 4 yaşındaki körpe kız çocuğunu; cenazesinin kaldırılmasına bile, silahlı merhametsiz cahiller tarafından müsaade edilmeyen hamile kadınları, bebekleri, çocukları, yaşlıları ekranlarda ve gazete sayfalarında görmeye devam ediyoruz. Bunlar gibi haber yapılamamış belki bunlardan daha mağdur, mazlum, aç ve kimsesiz bırakılmış yüzbinlerce savaş çocuğu ve mazlum insan vardır.
Merhum Mehmet Akif ERSOY'un, hepsini aynı kefeye koyarak, 'tek dişi kalmış canavar' diye nitelendirdiği, güya bu medenî devletler; döktükleri bu kan ve gözyaşını adeta zevkle seyretmekte, bütün insanları aynı Allah'ın (C.C.) yarattığını unutarak veya bilmeyerek, bu sonucu bir galibiyet gibi görmekte ve büyük bir hata işlemektedirler. Bu sonucun, terör örgütlerini artıracağını, terör üreteceğini, uzun vadede kendilerine çok büyük zararlar vereceğini hesap edememektedirler. Bu tavır bir cahiliyet göstergesidir.
Bakınız, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Dünya Çocuk Hakları Sözleşmesini 20.Kasım.1989 tarihinde benimsemiş ve 2.Eylül.1990 tarihinde de yürürlüğe girmiştir. Türkiye de dahil olmak üzere 193 kadar ülkenin taraf olduğu sözleşme, en fazla ülkenin onayladığı insan hakları belgesidir. Sözleşmeyle çocuk haklarının korunması amaçlanmış ve taraf devletlerin bu hakların hayata geçirilmesi için mesuliyetlerini yerine getirmeleri hükme bağlanmıştır. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, on sekiz yaşın altında olanları çocuk olarak tanımlayarak başlamaktadır. Ayrım gözetmeyi yasaklayan bu sözleşmede ele alınan;
Yaşama ve gelişme hakkını;
· Sağlık hizmetlerine erişim hakkını;
· Eğitime erişim hakkını;
· İnsana yakışır bir yaşam standardına erişim hakkını;
· Eğlence, dinlenme ve kültürel etkinlikler için zamana sahip olma hakkını;
· İstismar ve ihmalden korunma hakkını;
· Uyuşturucu bağımlılığından korunma hakkını;
· Ekonomik sömürüden korunma hakkını ve diğer bir çok hakkı; hasım ülkelerin kasten yaptıkları veya çıkardıkları iç savaş veya savaşlar sebebiyle, özellikle Ortadoğudaki, Müslüman ülkelerdeki çocuklar kullanamıyorlar. Bunlar bu çocuklara sahip de çıkmıyorlar, çıksalar da asimile etme amaçlarını asla ihmal etmiyorlar. Anlaşılıyor ki bunlar bu sözleşmeleri ve anlaşmaları, kendi çocukları veya menfaatleri için imzalıyorlar, ötekileştirdikleri dinlerin/milletlerin çocukları/fertleri için değil.
Şimdi soruyorum bu ülkelerin idarecilerine, insanlarına; bir defa olsun empati kurup düşündünüz mü Bu joplanarak dövülen erkek çocuğu, fotoğraf makinesini silah zannederek el kaldıran daha 4 yaşındaki körpe kız çocuğu, açlıktan ölmek üzereyken baş ucunda akbabanın beklediği sabi ve diğer savaş mağduru mazlum, yetim çocuklar, sizin çocuğunuz olsaydı, buna tahammül edebilir miydiniz Altına imza attığınız insan hakları, çocuk hakları gibi sözleşmelerle ilgili mesuliyetlerinizi yerine getirmediğiniz için, hatta her geçen gün kimsesiz, aç, hasta ve ölen çocukların sayısını artırdığınız için veya artmasına göz yumduğunuz için suç işlemektesiniz. Ama en önemlisi insanlık suçu işlemektesiniz.
Bu yaptıklarınız bütün ilahî metinlerde, yaratan Allah (C.C.) tarafından yasaklanmıştır. Büyük günahlardandır ve cezasız kalmayacaktır. Bir hadis-i şerifte Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (Aleyhisselatü Vesselam) söyle buyurmuşlardır: 'Mazlumun, haksızlığa uğramış kimsenin duasından sakın; zira onun duası ile Allah (c.c) arasında perde yoktur.'
Kimsesiz bırakılmış, zalimin zulmüne uğramış mazlumun, illa ki ellerini kaldırıp dua etmesi bile gerekmez; onun beden dilinin masumluğu, mazlumluğu, korku ve çaresizlik ifadesi, döktüğü gözyaşı bile tek başına zaten bir yalvarış, dua, beddua ve yakarıştır, cevapsız kalmayacaktır. Allah (C.C.) merhametlilerin en yücesidir, merhametsizleri asla sevmez. Eğer birazcık aklınız varsa sizler bundan çok korkmalısınız.
Şükürler olsun ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak bizim devletimiz/bizler; bu yetim, çaresiz çocuklara, savaş mağduru insanlara ayrım yapmadan, imkanlarımız ve gücümüz nispetinde yardım etmeye çalışmaktayız. Bu davranışımızla inşallah, 'Yetimi güzel terbiye ederek büyütenle Kıyamette beraber oluruz.' ve 'Akraba veya yabancı bir yetimi, kendisini kurtarana kadar bakana Cennet vacip olur.' Şeklindeki hadis-i şeriflerde vaat edilen mükafatlara erişiriz, milletçe Allah'ın (C.C.) hoşnutluğunu kazanırız..
Çok çalışmalı, dînî ve kültürel değerlerimize ve bu doğrultuda çocuklarımıza ve gençlerimize, birbirimize sahip çıkmalı; birlik ve beraberliğimizi bozabilecek fitne ve dedikodulara asla müsaade etmemeli, kanmamalı, düşmanın oyununa gelmemeliyiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.