Şadiye ÖZTÜRK

Şadiye ÖZTÜRK

YEDİ İKLİMİ DOLAŞAN ÇAĞRI

741. vuslat yıldönümünün yaklaştığı şu günlerde (7-17 Aralık) hoşgörü ve sevgi elçisi Hz. Mevlana çağlar ötesinden: ''Baza baza her ançi hestî baza'' (Gene gel, gene. Ne olursan ol) demişti. Hala onun ''gel'' çağrısı semalarımızda yankılanıyor.
Yine insanlık onun manevi iklimiyle yeşerecek ve ışığıyla aydınlanacak bugünlerde. Noksan gelen tamam olacak, kemal olan cemal bulacak…
Tasavvuf felsefesinin büyük alimi Mevlana'ya bunca saygı ve sevgi neden Her yıl onun ''gel '' çağrısına her ırktan, her dilden, dinden , renkten insanların bölük bölük gelmesinin ve gelmeye devam etmelerinin asıl sebebi ne Hz. Mevlana , sadece basit bir ''gel'' çağrısı mı yapmıştır Bu çağrı bugüne kadar hep yanıt buldu bundan sonra da yanıt bulacağı muhakkak. Bu çağrının gizemi şu iki yerde saklı: Gel, piş ve hazreti insan ol! İşte bu yüzden kainat yüzyıllardır Mevlana 'da kendinden bir parça bulur. Çünkü onun çağrısında ruhumuza çok yakın kavramlar ve özüne dönmek vardır. Bir de o gerçek manada kul ve kamil–i insan olduğu için , onun gönül çağrısına insanlar toplanarak , birlik kapısından gönül kıblegahını tavafa girmişlerdir. Bu durumda mananın derinliğine ve inceliğine daha iyi bakmak gerekir.
Mevlana, çağının çok ötesinde bir düşünceyle insanlığa doğruyu, gerçeği göstermiş, yaşadığı yüzyılda ve gelecekte insanlığın yaşadığı, yaşayacağı olumsuzlukları çok iyi tahlil etmiş: ''Dün dünde kaldı cancağazım, bugün yeni şeyler söylemek lazım.'' diyerek aslında yüzyıllar ötesinden, yüzyıllar sonrasının sözünü söyleyerek, öğütleriyle hazreti insan olmanın ve bu dünyada nasıl hep beraber dostluk, barış ve sevgi içerisinde yaşamanın tarifini vermiştir. O yüzden ki asırlar ötesinden bugüne ışık tutabilmiştir. Nitekim bu engin düşünceleri insanlığın ilgisini çekmiş, bunun için toplum ve kültür üzerinde etkisi kalıcı ve sürekli olmuştur.
Çünkü; o bütün dünyaya yepyeni bir manevi görüş getirmiş, karşılıklı sevgiyi, saygıyı, barışı, dostluğu hoşgörüyü, herkesi eşit sayan birleştirici gücü dünyaya tanıtmıştır. İnsan olmanın gerekliliklerini kısacası özlemi duyulan kavramları hayatımıza sokarak, uyuyan gönüllerimizi uyandırmış, ufkumuzu genişletmiş, gönüllerimize böylelikle ışık tutmuştur. Mevlana'nın fikri hayatını, insanlara verdiği mesajları layıkıyla anlayabilmek için en önemli vesikaları olan eserlerine, özellikle muazzam, her zekayı ve her devri tatmin etmiş en ünlü ve en hacimli olan eseri Mesnevi' ye; dolayısıyla Mesnevi 'de yer alan hikayelere bakmak lazım. Bu hikayelerde insanlığa iletmek istediği o çok mesajlar vardır ki yalnız idrak edebilenler için eşi bulunmaz bir ilim, idrak edemeyenler için de basit birer hikaye olmaktan asla öteye gidemezler. İnsanı çok iyi tanıyan ve insan olmanın gerekliliğini her daim ön plana çıkaran Mevlana, kendisine kadar hiç kimsede görülmemiş ve görülmeyecek kadar zengin olan bir bilgi, kültür, görgü, duygu, ahlak, düşünce ve kültür hazinesinin mimari olmuş ve bir medeniyetin temellerini atmıştır.
Burada Mevlana 'nın birçok insan görüşünden birkaçının üzerinde durmak istiyorum. İnsanlar farklı din dil mezhepten olabilirler fakat ona göre her insan eşittir. Gökkubbenin altındaki tüm insanlar yaratılış olarak kardeştir. Her dilden, milletten, mezhepten, ırktan olan insanı, en başta Allah 'ın yarattığı ve yaratıcının nurunu taşıdığı için, sevmek panteizmini ancak onun eserlerinde ve düşüncelerinde buluruz. İnsanları birlik hamuruyla yoğurup, Ferhat misali kalplerdeki ayrılık dağlarını delmiştir. İnsanlara bağlayıcı ve müşterek bir dil tavsiye eder ki bu da en güzel anlaşma vesilesi olan ''gönül dili ''dir. Her dilden, milletten, insan onun nazarında idrak etmeye en elverişli bir duyuş ve düşünüşe sahip olan yeryüzündeki tek varlıktır. O zaman insan düşünme ve anlama melekesine sahipse, duyuyorsa, sezinliyorsa tek ve gerçek hakikati bulmalıdır.
''Ey kardeş, sen sadece duyuş ve düşünüşten ibaretsin .Geri kalanın ise yalnızca et ve kemiktir.'' deyişi bunun içindir. Ruhların mimarı Mevlana, özellikle ruha edep ve tevazu tavsiye edip çalışmayı da öğütler. Ey Gönül/ Sen, sen ol kimsenin gönlünü yıkma/ Dikenin ucuna çık da, edep çizgisinden çıkma! deyişi boşuna değildir. Çünkü edep, beşeri diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliktir. Aynı zamanda edep, kişinin gönül aynasıdır. İyiliği, cömertliği , terbiyeyi ve özellikle de aşkı çok vurgular. Aşkın kibri, benliği, nefreti yok ettiğine ve nefsin bütün ümidini kestiğine inanır. En ayıpladığı kötülük hasettir. Yeryüzünde barış ve dostluk içinde yaşamanın önemini vurgular. İnsanların savaşı çocukların kavgasına benzer, hepsi de saçmadır.'' der. Kişinin davranışlarına ve dini inançlarına karışılmasını asla doğru bulmaz. Küsmek için bahaneler aramak yerine sevmek ve sevilmek için bahaneler bulmamız gerektiğini bize öğütler. ''Kalbin edebi sükûttur. Susan kurtulur. Güzellik dilin altında gizlidir. Sükût, incelik, edep ve zarafet insanı her gittiği yerde sultan yapar.'' der. İnsandaki kötü huyların üzerinde de eserlerinde genişçe durur. Bunların insanları ne gibi durumlara sürükleyeceğini, ne gibi kötü durumlara düşüreceği uzun uzun misallerle anlatır. Hem de öyle bir anlatır ki sanki bütün ömrünü bunları müşahede etmekle geçirdiğini sanırsınız. Söz sultanı Mevlana, işte bu düşünceler doğrultusunda, insanlara sevgi yolunu göstermiş, dostluk bağının en tatlı kardeşlik çiçeklerini dermiştir. 13. asrı aşarak, vermek istediği mesajı bugünlere ulaştırabilen, yalnız bilim çevrelerinde değil, dünya çapında popüler olma mutluluğuna ermiş tek insandır. O bu insani değerlere sahip olması yönüyle dünyanın dahileri arasına girmiştir. Bugün onun verdiği mesajlara hala ihtiyacımızın olduğu muhakkak.
Mevlana'nın oğlu Sultan Veled'e yaptığı ''mutlu yaşam ''öğüdünü burada hatırlatmak istiyorum. Umarım bize de yapılmış olan bu nasihat hayat yolumuzu her dem aydınlatır:
''Ey oğul !
Eğer daima cennette olmak istersen,
herkesle dost ol,
hiç kimsenin kinini yüreğinde tutma!
Fazla bir şey isteme ve hiç kimseden de fazla olma! Merhem ve mum gibi ol; iğne gibi olma!
Eğer hiç kimseden sana kötülük gelmesini istemiyorsan; kötü söyleyici,
kötü öğretici,
kötü düşünceli olma!
Bir adamı dostlukla anarsan,
daima sevinç içinde olursun.
İşte o sevinç cennetin ta kendisidir.
Eğer bir kimseyi de düşmanlıkla anarsan,
daima üzüntü içinde olursun.
İşte bu dert de cehennemin ta kendisidir.
Dostlarını andığın vakit gönül bahçen çiçek açar,
gül ve fesleğenlerle dolar.
Düşmanları andığın vakit,
gönül bahçen dikenler ve yılanlarla dolar;
canın sıkılır, içine pejmürdelik gelir.
Bütün peygamberler ve veliler böyle yaptılar; içlerindeki temiz karakteri dışarı vurdular.
Halk onların bu güzel huyuna mağlup olup tutuldu; hepsi gönül hoşluğu ile
onların ümmeti ve müridi oldular.''
(Ahmed Eflaki'den naklen, Ariflerin Menkıbeleri, II, 213, 214)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şadiye ÖZTÜRK Arşivi