
Sevtap Haspolat
YAŞADIĞIMIZ ŞEHRİ SAHİPLENMEK
Uzaktan sevmek, uzaktan sahiplenmek, uzaktan konuşmak herkesin yapabileceği işlerdir. Önemli olan yakın olmak, zor zamanda destek olmak, kimse yokken sahiplenmek, herkes uzaklaşırken ve kaçarken yanında durmaktır. Önemli olan herkesin sus dediği zamanda, konuş, bağır, sesini yükselt diyerek meramını anlatmasına fırsat vermektir.
Herkes bir şeylerin sahibi olmak istiyor. İstedikçe istiyor. Bir evi varsa ikincisini gönlünden geçiriyor. Sonra bir yazlığım olsa fena olmaz diyor. Arabasının modelini bir üst modele taşımak istiyor. Mahallenin yarısını verseniz diğer yarısını almak istiyor. İsteklerin ve arzuların sınırını belirlemek nefsine zor geliyor.
Çok zengin ise bir organizasyon içinde girerek taltif edilmek istiyor. Bir vakıf, dernek veya siyasi bir arenada ise o yapının hemen başkanı olmak istiyor. Bu istekler büyüyünce de hedefler de büyüyor. Söz sahibi, hüküm sahibi, karar sahibi olmak için şehir adına bir yetki istiyor. Yetkilendirilmiş bir birey olarak önemli bir şahsiyet olduğunu düşünüyor.
Bu saydığım istekler için kendini adamış ve bu uğurda her şeyini ortaya koyan birçok insanın varlığına şahit olmuşuzdur. Hepimiz zaman zaman etrafımızda böyle düşünen ve davranan insanları görmüşüzdür. Belki çok yakınımızda belki de çok uzağımızda bir şekilde yollarımızın kesiştiği çeşitli mekânlarda bir araya gelmişizdir.
İyi güzelde herkesin her şeyin sahibi olması ne kadar mümkün olabilir ki. Bunun mümkün olmadığının bilinmesine rağmen bir tamah duygusu içinde olan bu kişilerin kendilerini dizginlemesi gerekirken daha fazlasını elde etme çabalarını anlamak çokta mümkün gözükmüyor. En fazla iki metre karelik bir yerden başka bir yere konulmasına müsaade edilmeyen bir canlının hırsları, görülmesi gereken hakikati görmesine engel oluyor. Gözün görme mesafesinde meydana gelen arızalar neticesinde görünür olan şeyler kalıcı olmayana meylettirerek, kalıcı olanı görme noktasında gözleri adeta kör ediyor.
Özellikle de maddi bir servet ve siyasi nüfuz sahibi kişiler açısından baktığımızda taleplerin boyutu değişebiliyor. Üst tarafta başlayan taleplerin halkın geneline sirayeti ile birlikte adalet ve güven duygusu zedelenmeye başlıyor.
Herkes şehrin sahibi olmak istiyor. Ama liyakat sıralaması için bir beceri, bir başarı olmayınca da pişkin pişkin konuşarak şehrin sahibinin olmadığını her ortamda gündeme getiriyor. Farklı argümanlara göre bir sahiplik ortaya koymaya çalışıyor. Ben varsam sorun yok ben yoksam sorun çok mantığı ile düşünüyor. Benim işim olursa her şey çok güzel, sistem harika işliyor. Benim işim olmazsa hiçbir şey yerli yerinde değil, adamı olanın işleri yürüyor diyor. Adamı olan biz isek problem yok ama adamı olan başkası ise her tarafta torpil çok diyerek, hak edenler eziliyor ve işleri yapılmıyor diye kara propaganda yapmaya başlıyor.
Bu bakış açısı bizi, bu tür insan profiline sahip insanların, işler kendi seyrinde ilerlerken bile bir aracı bulma ihtiyacını tetiklemeye devam ettiriyor. Her yerde bizi kırmızı halılarla karşılamasalar bile üst düzey bir karşılama yapmalarını bekliyoruz. Küçük işlerimizin hemen yapılıyor olması bizi çok mutlu ediyor. Bir tanıdık yok ise bütün kapıların bize kapanacağını, taleplerimizin yerine gelmeyeceğini veya savsaklanacağımızı düşünüyoruz.
Oysa herkes kendi üzerine düşeni kurallar çerçevesince yapmak için gayret etse, kimi zaman bu gayreti biraz fedakârlık yaparak, gönüllük esasına dayalı olarak gerçekleştirse ne kadar güzel olur. Herkes kendi sorumluluğu ile meşgul olurken başkalarının sorumluluk alanına da saygı gösterse ne kadar hoş olur. O zaman dedikodu kendiliğinden ortadan kalkar. Kıskançlık yok olur. Her yere bereket gelir. Yüzlerin asıklığı gider. Yerine tebessümlü bakışlar gelir. Herkes mahallesinin ve şehrinin sahibi olduğunun bilincinde hareket eder. Kendi evinin önünü temizlemeyi bırakın kirletmemek için önleyici tedbirler alır.
Bu şehir hepimizin. Bu şehir kendini sahipleneni iyi bilir. Kiminin gerçekçi kiminin sahte olduğunu çok çabuk anlar. Kimlerin şehri önemsediklerini kimlerinin şahsi çıkarlar uğruna hareket ettiğini hemen görür.
Bu şehri sahiplenmek bu şehirde yaşayan, nefes alan, caddelerinde gezen herkesin hakkıdır. Belirli bir şahsın, kurumun veya zümrenin hegemonyası altına giremeyecek kadar önemli bir şehirdir. Cumhuriyetin kurucu şehridir. Bu şehir hepimizin şehridir.
Selam ve saygılarımla…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.