Ahmet Hasdemir
SARI KAFA!
Dünya siyasetinin son yıllarda bir tiyatro sahnesine dönüştüğünü söylesem abartmış olmam. Sahnenin başrolünde de malum karakter var: Donald Trump. Yaşı gereği artık biraz sakinleşmesi beklenirken o, her yeni güne bir çocuk enerjisi, bir televizyon şovmeni coşkusu ve eşsiz bir özgüven patlamasıyla başlıyor. Beyaz Saray’a gelen devlet adamlarına kimi zaman öğüt veriyor, kimi zaman fırça çekiyor, kimi zaman da öyle bir övüyor ki, insan “Bu övgü mü, yoksa inceden bir alay mı?” diye düşünmeden edemiyor.
Üstelik bir de dünyadaki sekiz büyük barış anlaşmasını kendisinin yaptığına dair o etkileyici (!) anlatısı var ki, evlere şenlik. Nobel Barış Ödülü’nün aslında kendisine ait olduğunu, fakat kendisine verilmeyişini “kıskanıyorlar” havasıyla açıklaması, dünya siyasetinin mizah arşivine girecek nitelikte. Barıştırdığı ülkeler tam olarak bilinmiyor, hatta tarihçiler hâlâ arıyor; ancak en iddialı olduğu Rusya–Ukrayna savaşında henüz bir sonuç ortada yok. Bir başka diktatör Putin dalga geçiyor.
Orta Doğu’da ise işler bildiğimiz gibi: Gazze yerle bir edilirken Trump’ın Mısır’da yaptırdığı gösterişli imza töreniyle “Savaşı bitirdik!” demesi, kabuk tutmamış bir yaranın üzerine fondöten sürmek gibi bir şeydi. Bomba sesleri ve açlık devam ederken verilen o pozlar tarihe “barışın en fotojenik hâli” olarak geçecek galiba. Yetmedi, bir de İsrail’in İran’ı vurması için açıkça cesaretlendirdiğini söylemesi var ki, insan ister istemez şu soruyu soruyor: Bu adam dünyayla kafa mı buluyor?
Sorunun cevabı dünya sahnesine baktığımızda daha net anlaşılıyor. Trump’ın gösterişli liderlik üslubu, anlaşılan o ki, yalnızca Amerika’da değil, dünyanın birçok köşesinde ilham(!) kaynağı olmuş. Orta Doğu’dan sonra şimdi de Orta Asya’da benzer sahneler izliyoruz… Kazakistan Cumhurbaşkanı Tokayev’in “Sizi gökten gönderilmiş büyük bir lider olarak görüyorum” sözleri, diplomasi sahasında değil de fantezi romanının bir sayfasında duracak türden. Özbekistan Cumhurbaşkanı Mirziyoyev’in “Biz size dünya başkanı diyoruz” ifadesi ise methiye sanatında yeni bir zirve. İnsan düşünüyor: Bu kadar övgüyü kendi büyüklerine söylediler mi acaba?
Dünya yeni bir moda akımına kapılmış gibi: gösterişli siyaset, sınırsız güç iştahı, tansiyon yükselten dış politika çıkışları, tehlikeli olmaya başlayan ve gerçekle arası giderek açılan saplantılı özgüven. Bu tarz yaygınlaştıkça dünya daha hareketli(!), daha eğlenceli(!) ama aynı zamanda daha kırılgan bir yer hâline geliyor.
Bu arada örnek alınan ABD’nin kendi iç durumu da pek parlak sayılmaz. Dış borç 38 trilyon dolarda geziyor, kamu kurumları kapanma noktasında, çalışanlara maaş ödemekte zorlanılıyor. Üstüne bir de inşa ettiği dev gümrük duvarlarıyla serbest ticaret neredeyse felç olmuş durumda. Dünyaya düzen ve akıl dağıttığını iddia eden bu ülke, önce kendi evinin dağınıklığını toplasa daha iyi olmaz mı?
Tüm bu tablo insanı tarihe yönlendiriyor. Benzer tehlikeli özgüven patlamalarını dünya daha önce de görmüştü, hem de defalarca… Hitler, “Ben bilirim!” diyerek dünyayı ateşe attı; Mussolini meydanlarda poz verirken kendi halkını uçuruma sürükledi. Lenin ve özellikle Stalin, mutlak doğrular (!) uğruna milyonların hayatını hiçe saydı, yok etti. Hepsinin ortak noktası aynıydı: Kendilerine koşulsuz inanan bir çevre, gücü kutsayan bir zihniyet ve gerçekleri boğan hastalıklı bir özgüven.
Ey dünya, uymayın bu Otoriter Şovmen’e! Kendini ‘tarihi yeniden yazan kahraman’ sanıyor, ama faturayı dünya milletleri ödeyecek. İzin vermeyin bu bunamış sarı kafaya; yoksa sahne bir trajediye dönüşecek.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.