Sırat üzerinde Hürriyet ve İstiklâl zaferi

8 yıl önce

13 Kasım 2014 tarihli İrade Gazetesinde yer alan “Eziklik dönemi geri gelmemek üzere tarih olmuştur.” başlıklı yazımın 1. paragrafında aynen; “Geçen hafta yüksek tirajlı hatırı sayılır ülke gazetelerinden birinde manşetten, Bezmialem Vakıf Üniversitesinin, akademik yıl açılışına katılan Sayın Cumhurbaşkanımızın, “Eziklik dönemi tarih oldu.” sözünü ve onun altında, “Öz güvenimizden asla taviz vermeyiz. Komplekslerin yaşandığı, boyunların büküldüğü dönemler artık geride kaldı.” dediğini; yeni Türkiye’nin dünyanın parlayan yıldızı olacağını söylediğini; “Bu millet büyük düşünüyor. Gençliğimiz 2023 ve 2071’i hedefliyor. 2000 yıllık kurumlara sahip bir ülkeyiz. Eziklik dönemi geri gelmemek üzere tarih olmuştur.” diye konuştuğunu; batının yalan haberlerle Türkiye’ye psikolojik saldırı gerçekleştirdiğini belirten Cumhurbaşkanımızın;  “Ne içerideki ihanet şebekelerine, ne de dışarıdan gelen algı operasyonlarına boyun eğeriz.” dediğini okudum.” diye yazmışım ve 8.paragrafında da; “Bir ailede babanın, annenin duruşu, tavır, davranış, giyim ve konuşmaları, aile kültürü binasının temelini teşkil eder. Bir devletin başındaki adamın ve çalışma arkadaşlarının duruşu, tavır, davranış ve konuşmaları da, o milletin kültürünü derinden etkiler ve yön verici rol oynar. Hele bu, uzun süreli bir devlet yönetimi için söz konusu ise, daha da tesirli ve kalıcı olur.” Şeklindeki kendi yorumumu eklemişim. O günkü köşe yazım ile bu günlerde yaşadığımız hadiselere bir köprü kurayım istedim, bu sunduğum her iki paragrafta da, bu necip ve cesur milletimin bu günkü tavır ve dik duruşunu, en yalın ve öz bir biçimde kaleme almışın diye düşündüm.    Tarihin her döneminde ve her insanda, haksız nefsi arzuların kaynağı, bencillik ve enaniyet duygusu olmuştur. Haksız nefsi arzularını, henüz davranışa dönüşmeden, akıl ve iradelerini kullanaraktan köreltebilen insanlar, böylelikle kâmil insan olma şerefine nail olmuşlardır. Lakin aklını ve iradesini kullanamayan, haksız nefsi arzularının esiri olmuş “bireyler”, kendilerine imtihan vesilesi olarak verilmiş para, rütbe, şöhret, makam gibi dünyalık varlıkları kendilerinden bilirler. Bu durum onların kibirlerini her geçen gün biraz daha palazlandırır. Bu hâl zamanla onlarda, adeta aç kurtlar gibi, “daha fazla, daha fazla” dedirten bir hırsa dönüşür. Yanlarına da kendileri gibi birkaç “birey” daha bulmuşlar ve güya yüksek ve büyük bir güce eriştiklerine inanmaya başlamışlarsa ve kendileri gibi olmayan insanları ezme, yok etme, köleleştirme veya asimile etme cüretini de kendilerinde bulmuşlarsa eğer; bu “bireylerin”, onları sevk ve idare edenlerin rezil olmaları artık çok yakın demektir.  Bencillik ve enaniyet duygusu galebe çalan bir insanın, aklı ve fikirleri esir demektir. Bu virüs/mikrop bütün bir psikolojik bünyeyi sardığında, kibir, nankörlük, ihanet, fitne, acımasızlık, şiddet, hasım gördüklerinin aklını ve gücünü küçümseme, vurma, kırma, yok etme duyguları, galip gelme ümit ve cesareti beslenir, büyür. Artık gem vurulamayacak hâle dönüşür. Bu hâl daha da ilerlediğinde, telaş, panik ve gözü dönmüşlük hâli meydana gelir. Bu hâl davranışa dönüştüğünde de canilik veya delilik hâlleri müşahede edilebilir. İşte tam da bunlar bu durumdayken, çatışma çıkarmışlarsa eğer; mağlup olurlarsa ve hürriyet mücadelesi galip gelirse eğer; o an ve süreç, bunların bariz olarak deşifre oldukları, bütün kirli çoraplarının da ortaya döküldüğü bir vetiredir aynı zamanda. Tabii ki galip gelenler bu deşifreleri ve kirli çorapları, sıcağı sıcağına ele geçirmeli, muhafaza etmeli, ifrat ve tefritlere aldanmamalı, sulandırmalara müsaade etmemeli, sağlam ve kararlı bir biçimde bu fırsatı iyi değerlendirmelidirler. Bu değerlendirme sadece bunlarla sınırlı olmamalı, planlayıcılar, yönetenler, kışkırtanlar, maşa olarak kullanılanlar da dâhil edilmelidir. Ayıklamalar ciddi insanlar tarafından yapılmalı/yaptırılmalı, masum ve günahsızlara dokunulmamalıdır; çünkü bu büyük bir vebaldir. Su uyur düşman uyumaz, çok dikkatli olunmalıdır. Bazen hasımlarımız, zaman içerisinde hepimizi de ikna ederek, içimizden birilerini de kandırıp bünyesine katarak, potansiyel bir tehlikeyi kurup, bize karşı kışkırtıp, kendisi geri çekilerek, bizim zayıflamamızı bekleyip, asıl saldırıyı yapmak cahilliğinde olabilirler.   Ya da bunlar ecnebidirler, casusturlar, bunları yöneten ve bunlara emir veren büyük güçler, “üst akıl” ve veya maşalar vardır, onların kölesidirler; “Dünyanın en aptal insanları, başkalarını aptal zannedenlerdir.” atasözündeki “bireylerdir” bunlar. Allah muhafaza, bunlar galip geldiğinde de, insanlık tarihi bunun acı tecrübeleriyle de doludur ki, kan ve gözyaşı, zulüm ve işkence, kölelik ve cehalet, asimilasyon dayatmaları başlar ve artarak devam eder.    Fakat, bu günkü ispatıyla da kaimdir ki, Osmanlının torunları her zaman olduğu gibi bu günde; Hürriyetini, Dinini, Devletini, Vatanını, Namusunu, İstiklâlini, İstikbâlini, Dilini, Kültürünü, Çoluğunu, Çocuğunu ve bütün Sevdiklerini korumaya ve geliştirmeye muktedirdir, bu kâbiliyetimiz ilelebet de devam edecektir. Şunu unutmayalım ki, dünyada yaşayan yaklaşık yedi milyar insan olarak, her birimizin  parmak izi nasıl ki emsalsiz ise, karakterlerimiz ve fikirlerimiz de öyledir. Dünya hepimize fazlasıyla yetecek kadar büyüktür. Birbirimize tahammül etmeyi, kin ve nefret duygularını aramıza sokmamayı, çalışmayı ve yardımlaşmayı, birbirimizi hoşgörmeyi ve sevmeyi mutlaka idrak ve icra etmeliyiz. Evvela ailede başlamak üzere, güzel ahlâk eğitimi/terbiyesi, askerî okullar da dâhil olmak üzere bütün çocuklarımıza, gençlerimize ve hatta bütün insanlara, mutlaka verilmelidir. Bu hususta daha fazla geç kalınmamalıdır. Böylece “Her insan çok değerlidir.” diyebilme seviyesine, algısına ve insanî mükemmelliğine tam manasıyla erişebilmeliyiz. Şimdi bu mülahazalarla şöyle bir düşünelim. Fitne çıkararak, ırk, din, mezhep gibi farklılıkları kullanaraktan insanları birbirine düşman edenler; kadın, çocuk, genç, yaşlı demeden insanları kurşunlayanlar/kurşunlatanlar, tanklarla ve uçaklarla, havadan bombalayarak/bombalatarak öldürenler, yaralayanlar; insanlara zulüm edenler câhil değil midirler? Lütfen hoşgörülü, âdil, merhametli, kul hakkı yemeyen, birbirini seven sayan, kıymet veren, Allah’ın (C.C.) sevgisini kaybetmekten korkan insanlar olarak yaşamaya daha fazla gayret edelim. Unutmayalım ki nerede olursak olalım Allah (C.C.) bizi görüyor ve duyuyor. Yaptıklarımız, konuştuklarımız, gördüklerimiz, duyduklarımız, yani bütün davranışlarımız mutlaka en ince ayrıntısına kadar İlâhi mizanda ölçülecek/değerlendirilecek. Hem bu dünyada, hem de âhiret hayatımızda zerre kadar dahi olsa, karşılığını göreceğiz. Böyle inanan ve iman eden bir insan, hiçbir insana, hayvana, bitkiye ve eşyaya zarar veremez. Türkiye Cumhuriyeti Devletini/Devletimizi, kurumlarını ve değerlerimizi, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, 79 milyon nüfusumuzla kenetlenerek koruduk. Korumaya da devam edeceğiz. Her şeyi yaratan Allah’tan, Şehitlerimize  rahmet, yakınlarına ve sevdiklerine, bütün milletimize başsağlığı ve sabırlar diliyorum; kahraman gazilerimize minnettarım, takdir ve şükranlarımı sunuyorum. Bundan sonra daha da dikkatli olmamız lâzım. Allah yar ve yardımcımız olsun.   

YAZARIN DİĞER YAZILARI