Sivas´ımızın Cânım Camiileri, Tarihi Eserleri ve Biz.?.

8 yıl önce

Geçenlerde yatsı namazını eda etmek ve cemaatle namaz kılmanın mükâfatına nail olabilmek için tarihî ve büyük camilerimizden birine girdim. Bizler Sivaslılar olarak Cenazelerimizi, umumiyetle bu mukaddes mekândan kaldırmayı tercih ederiz. Böylece daha fazla insanımız bir araya gelsin, taziyede bulunsun, görüşsün, birlikte cenaze namazını kılalım, daha çok sayıda aile, akraba ve tanıdıktan helallik alınmış olsun isteriz. Bu büyük tarihi camiimizin bahçesi de bana göre mukaddes bir mekândır, çünkü burada da çok sayıda âlim, evliya, şanlı ve şerefli insanların kabirleri vardır. Onların ruhlarına da, başta Peygamber Efendimiz Hazret-i Muhammed (Aleyhissalatü vesselam) olmak üzere, geçmişlerimizin ruhlarına da, el açar Fatiha okuruz. Aynı zamanda sanat eseri de olan bu camiimizin, bahçe kapısından içeri her ayak atmamda, anında halet-i ruhiyem değişir, o taş merdivenlerden aşağıya, camiye doğru inerken, göğsümü kabartan kuvvetli bir mutluluk ve aynı zamanda da hüzün ve kendime güven duygumu besleyen bir iklim hissederim. Bu muhteşem tarihi taş camiinin, besmele çekip sağ ayağımı atarak içerisine girdiğimde de, bu iklimi daha tesirli bir şekilde hissederim. Adetâ bu iklimin, beni hem rûhen ve hem de bedenen beslediğini, beni ziyadesiyle zindeleştirdiğini, içerisinde bulunan çok sayıda sütun direklerin, bana dimdik ayakta durma şuuru aşıladığını hissederim. Şu an düşündüğümde bile bunu daha iyi anlıyorum. Yatsı namazına on onbeş dakika vardı, kaza namazı kıldım, mihrabın önü tenha idi, oraya giderek oturdum. Başımı kaldırdığımda mihrab karşımda idi, gördüklerim beni hem çok şaşırttı, hem de çok üzdü. Yukarıda sıraladığım duygularım incindi. Çünkü birisi, bir eline siyah/kara yağlı boya kutusu almış, diğer eline de bir boya fırçası, sürmüş mihrabın sağında ve solunda bulunan silindirik taş süslemelere, sürmüş o güzelim taşların birleştiği kenar çizgilerine ve hızını alamamış, devam etmiş mihrabın orasına burasına o kara/siyah boyayı sürmeye. Aynı kişi veya bir başkası da almış aynı şekilde boya ve fırçasını eline, mermer deseni vermeye çalışmış yağlı boyalarla, mihrabın kenarlarına ve o da hızını alamamış, devam etmiş o duvarın bayağı bir kısmına aynı deseni boyalamaya. Kimi yerde boyalar akmış, karalanmış sıvalar düşmüş, içler acısı bir durum. Şimdi soruyorum kendime ve sizlere; Yakışıyor mu ecdat mimarlarının ellerinin kokusunun ve izlerinin olduğu taşlara bu boyalar? Yakışıyor mu, ecdat yadigârı, kültür ve medeniyetimizin temel taşlarına böyle bir mihrab? Akıta akıta kim sürmüş bu boyaları bu mukaddes mekânın, bu mukaddes mevkiine? Hangi duyguları ve algıları bu suçu ona işletmiş? Masum mu, cahil mi, zeki mi, kasıtlı mı, usta mı, çırak mı, kim bu adam/adamlar? Biri mi görevlendirmiş te, bu kara/siyah boyaları buralara sürmüş/sürmüşler? Verilmiş bir görevse eğer, kim vermiş bu görevi ona ve görevi veren gelip bakmış mı bu üzücü bozuk görüntüye? Caydırıcı ve emsal teşkil edecek herhangi bir müeyyide uygulanmış mı? Ben şahsen bütün bu soruların cevaplarını çok merak ediyorum. Edep yahu! Hani geçenlerde Sayın Başbakanımız, her eve/yere “Edep yahu” yazalım demişti ya, işte bu da, bana göre, bu mahiyette bir acayipliktir. Hem yerli ve hem de ecnebi bütün sanat tarihi profesörlerine, “Tarihi ve kültürel miras olan taştan yapılmış mimari eserlere ve sanat eserlerine, beton veya toprak sıva çekilir mi, bunların yüzeylerine, aralarına, iç çeperlerine boya sürülür mü?” diye soralım. Bir tanesi bile böyle bir soruya ‘evet' demez, diyemez ve hatta böyle bir durum karşısında hayıflanırlar, müsebbiplerine de kızarlar. Üstelik mevzuatlarla da korunur bu kıymetli eserler. Çok kıymetli hemşehrilerim, Sivaslılar, yetkililer, idareciler, Sivas’ımızın kıymetli eşrafı ve mütedeyyin zenginlerimiz! Lütfen sahip çıkalım hep birlikte, ecdadımızın, dinimizin / İslâmın, medeniyetimizin, tarihimizin, kültürümüzün ve bu manalarda varoluşumuzun bizi anlatan vesikalarına. Mutlaka mütedeyyin, liyakatli, mâhir mühendisleri ve ustaları bulalım; bu ve buna benzer ihtiyaçlı camilerimizi ve tarihi eserlerimizi, özüne ve asli dokusuna zarar vermeden tamir ve bakıma alalım. Şanlarına yakışır şekilde, fakat halkın buralarda ibadet etmesini de hiç kesintiye uğratmadan ve engellemeden, aynı zamanda da en kısa sürede ihya edelim Sivas’ımızın  bu cânım mekânlarını. Böylece hem çok büyük sevaplar kazanalım, hem Şehrimizin ve hem de dolayısıyla bizim itibarımız artsın. Böylece, çocuklarımıza ve gençlerimize ve de halkımıza, “Sahip çıkanlarımız var, büyüklerimiz var.” dedirtelim. Örnek olalım çocuklarımıza ki, ümitvâr olsunlar, kendilerine ve geleceklerine olan güvenleri artsın. Onlar da bizden sonra aynı şekilde bu şuurla ecdat yadigârlarımızı, mukaddes mekânlarımızı ayakta tutmaya, korumaya, geliştirmeye, daha iyilerini yapmaya heveslensin, teşvik olsunlar. Şehit askerlerimize ve Şehit polislerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ruhları şad olsun. Yaşayanlarına da, Yüce Yaradan muvaffakiyetler ve muzafferiyetler nasibeylesin. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI