YAKINI YAKÎNE ÇAĞIRMAK

8 yıl önce

“Akrep yapmaz akrabanın yaptığını akrabaya derler” amma yanlış derler. Akrabanın akreplik yapması diğer akrabanın akrabalığının gereğini yapmamasındandır diye düşünmek gerek. Akrabanın nimette de külfette de adalet mihverinde ruçhaniyeti vardır. Bu sistematik bir stratejidir. Tarih bu sistematizeyi başarılı bir şekilde kuranların netice aldığını göstermektedir. Fıtrat bunu teslim eder.

Zor zamanda konuşmak misali zor zamanı farketmek yakında olanların yapabileceği bir iştir. Ağlayan bir bebeği en iyi anne işitir uzak mesafelerden de olsa... Sıcak en yakını ısıtır, pişirir olgunlaştırır. Soğuk da en yakına zemheriyi yaşatır. Burkulur soğuklukla yürekler. Ekşir çehreler. Sessizleşir diller, söz anlamını kaybeder, yakında olandan bir tefekkür bekler... hissettirmek ister... anlatmak... yakına bir yakınlığını...

Bir de sıhriyyet yakınlığı vardır. Eş durumundan yakınlık gibi birşey... o da ayrı bir zor yokuştur. Çıkabilene aşk olsun. İyi iken kötü olmayalım sözü hangi tecrübeler üzerine söylendi kim bilir... Yine de bu zor yokuşa vurmak gerek yüreği... ki aşabilesin dağlar misali yürekleri... Buluşturabilesin yüce olanla gönülleri... ki bulsun yürekte yürek yüreği...

Davet emri böyle bir atmosferde geldi. Kalk ve uyar dendi. En yakında olanı yakîn olana. Aşkı aşk olana çağır ki aşkı aşk olanın aşkı aşk olsun. En yakından başla dendi. Öyle de oldu. Hatice geldi, Zeyd geldi Ali geldi. Yakınları yakın kılmada yakınlar yakına geldi. Yakınlar yakinlere karıştı tutku oldu aşk oldu. Yakınlıklar yeni yakınlıklara vesile oldu.

Şimdi yakın halkaya bir yakın halka daha eklenmesi gerekiyordu. Yeni halka önceki olmadan olamazdı. Hz. Peygamber Ali dedi. Dedi ve anlattı. Allah bana en yakınımda olanları uyarmamı emretti. Bu zor ve ağır bir işti... kaygılandırıyordu. Acaba nasıl karşılanacaktı? Ne zaman yapmalıydı? Hoşuna gitmeyen şeylerle karşılaşacağı muhakkaktı... Bir müddet bekleyip suskunluk yaşanmıştı ki, Cibril: “eğer emredileni yapmaz isen sana bir azab dokunacaktır” dedi.

Hz. Ali, yakınları yakin kılmak için hazırlıklara başlamıştı. Çorba kaynadı yakınlar yakin olsun umuduyla hane açıldı. Abdülmuttalip oğulları davet edilmişti. Kırk yakın geldi. Kırk yakin olmak, kırk iyilik yapmak, kırklara karışmak umudu ve ümidi sarmıştı Resulün dünyasını. Amcalar oradaydı. Ebu Talib, Hamza, Abbas ve Ebu Leheb... ikramlar yapıldı, gönüller yapıldı, söz döndü dolaştı sadede geldi.  

Söylenen söylendi amma dörtte bir fire verdi. Yakına yakından söylenen dörtte bir miktar yakin bulmadı. Sebebi de yine o söyledi, Ebu Leheb. “Biz bütün Araplara karşı duramayız”. Yakın yakini anlamış ama yakinden ürkmüştü. Hz. Peygamber onu teskin edecekti ki, konuşmasına fırsat vermedi. Dağıttı ve dağıldılar. Sözün tamamının söylenmesine fırsat verilmedi. Hz. Peygamber yaşananlardan büyük bir hüzün duydu. Akraba bunu yapmamalıydı. Ama olan oldu. Yeni bir süreç başlamıştı artık...

Davetler bir kaç defa aynı şekilde tekrarlandı. Nihayet fırsat geldi ve Hz. Peygamber ilk açıktan davetini duyurma imkanı buldu. Allah’a hamd etti. ondan yardım isteyip ona dayandı. Onun tek ve ortağı olmadığını ilan etti. Akrabalarının değerini teslim ederek ilk daveti kendilerine yaptığını tekraren teyid etti. Sonra söyledi:  

“Sizler uyur gibi öleceksiniz, uykudan uyanır gibi diriltileceksiniz, bütün yaptıklarınızdan da hesaba çekileceksiniz.”

Selam ve dua ile

YAZARIN DİĞER YAZILARI