DÜNDEN BUGÜNE SİVAS

8 yıl önce

Kadı Burhaneddin'in 1381 yılında kendi adıyla kurduğu devletin merkezidir Sivas. 1914 yılında yapılan Osmanlı İmparatorluğu nüfus sayımına göre Osmanlının Aydın'dan sonraki en kalabalık 2. şehri Sivas. 939 bini Müslüman, 147 bini Ermeni, 75 bini Rum olmak üzere 1.161.000 insanın yaşadığı gerçek bir kültür mozaiği Sivas. Aynı mahallede yaşayanların bir aile gibi olduğu, herkes birbirini tanıdığı, sevinci ve kederi doyasıya paylaştığı ve daha önemlisi hiçbir etnik kökenin ve inancın Sivaslılığın önüne geçmediği hoşgörü kenti Sivas. Komşunun namusunu kendi namusu gibi bilen ve "Komşusu açken tok yatan bizden değildir." hadisini iliklerine kadar yaşayan, sevgi dolu, mert insanların memleketi Sivas. Oysa şimdi böyle miyiz? Açık hava cezaevini andıran apartman dairelerinde bırakın paylaşımı, komşumuz ölse haberimiz olmuyor. Ne bayram ziyaretleri, ne misafirlikler ne aile büyüklerinin sohbetleri… hepsi tarih oldu. Popüler kültür, kitle iletişim araçlarının yaygınlığı, internet, dizi filimler, Survivor, Bu Benim Stilim, O Ses Türkiye, Yetenek Sizsiniz… geldi ve o muhteşem geleneksel Türk kültürü gitti. Çocukluğunu yaşayamayan, cep telefonuna, internete köle olmuş asi bir gençlik türedi. Aynı evde eşler arasında bile samimiyet, sohbet ve paylaşım kalmadı. Bey oturma odasında Kurtlar Vadisi'ni izlerken evin hanımı da mutfaktaki televizyonda Unutma Beni dizisini izlemekle meşgul. Nerede arefe günleri icra edilen memecimin giliği gezmeleri, nerede faytonun arkasına asılıp yağlı kamçı demeler, nerede sıcak çermiğe kurulan çadırlar, nerede altı balık sırtı demir kapladığımız kızaklar, nerede mahalle bakkalından aldığımız leblebi tozu, nerede kışın o soğuk günlerinde çekilen tel helvaları, nerede "eskiciii, çul alıyorum, çorap alıyorum, sarı alıyorum, bakır alıyorum." diye bağıran eskicinin narası. Bırakın narasını ne çul kaldı ne sarı ne de bakırı kalaylayan kalaycılar. Çermik havuzundaki oluğun dibinde sabahtan akşama kadar o kükürtlü suyu kel kafalarına döken hacı emmiler… "çırpıtma da dumulah la! "diyerek havuza atlayan çocuklar... İstasyon Caddesi taşıt trafiğine kapatılınca bunu bir fırsat bilip çekirdek çitleyen binlerce Sivaslıyı görünce "Acaba Sivas'ta çekirdek çitlemek bir ibadet mi?" sözünü Japon gazetelerinde yayımlatan Japon bilim adamları… Ne yapsın Sivaslı? Gış ve gara kış olmak üzere iki mevsimi olan bir şehirde yaşıyor! 7-8 ay süren kış mevsiminden sonra tek mesire alanı olan Paşa Fabrikası'nda mangal yakmaz mı? Tabi ki yer bulabilirse. Uyanık bazı Sivaslılar bir gün önce geceden eski eşyalarını çardaklara koyarak doğal bir rezervasyon yapıyor. Ona da artık çimenlerin üzerine sofra bezi serip piknik yapmaya çalışmak kalıyor. İnşallah bundan sonra internette köy kurmayı bırakır, unuttuğumuz akrabaları, eşi - dostu hatırlar, misafirlerin külfet değil nimet olduğunun idrakine varır, sanal alemin mutluluk getirmediğinin bilinciyle gerçek insani ilişkileri tekrar yaşar hale getiririz. Osmanlının en kalabalık ikinci kenti olan Sivas'ı hak ettiği yere taşımak adına maddi manevi kalkınma seferberliği başlatmak yalnız devlet adamlarının ve öğretmenlerin değil her Sivaslının asli görevi olmalıdır. "En hayırlınız, insanlara en çok faydası olanınızdır." sözünün kulaklarımıza küpe olması temennisiyle…

YAZARIN DİĞER YAZILARI