ÇİLEYİ ÇİLELENDİRMEK

8 yıl önce

Çile iplik yumağıdır. Dert dolabıdır. İnsanı boğazından asar bir zaman. Çileden olur bir adamı içine sığdıran. Çilesi emek olanın elbisesi bereket olur.  Sabır dokur çilesi olan bir resme. Huzur okur çile insanın kalbine. Çile ile bir şey yaptım diyesi gelir insanın. Bir şey olma kaygısı duymadan mesela.

Dava insanlık davasıdır. İnsanlığa insanlık getirmek davası... İnsan eşref-i mahlûkat pınarından aktı. Aktı da esfele indi. Kirlendi, kirletti geçtiği yerleri. Bizimkisi arınma ve arındırma yolculuğudur şehirleri. Zaten Tarih dediğimiz de şehirler imar etmenin tarihi değil midir? Gönülleri şehirleştirmek, şehirlileştirmek tarihi…

Elçiler bunun için geldi. Elçi bunun içindi. İnsana yakışanın farkındalığını tekrar hatırlatmak üzere aramıza şehir getirdi, şehirler kattı. İnsanı şehre şehremini kılmanın davasını öğretti. Şehri ve şehirliyi insanın kalbine taşımasını, kalbin yokuşlarından yeni bir şehir var etmeye dair yolculuklar yapmayı öğütledi. Şehre ahlak taşıdı, aşk taşıdı, şehre bir kalbi olduğunu öğretti.

Zordur bir yere şehri taşımak. Zordur bir şehre kalbi koymak. Zordur kıyılardan, köşelerden ve dahi köylerden erdemi imbikleyip medeniyet kurmak. Çile ister, çilelenmek ister. Kurbiyyet kurmak için kurban ister. Kim bilir belki zemheride gül yetiştirmek için mangal gibi bir yürek ister. Isıtan, baharı kıştan koparıp yakamıza gül misali takan bir yürek. Sözden de özden de geçmeyen. Ne yardan ne serden geçen… Mahallenin kıtmirini dahi ıskalamayan bir yürek.

Doğru söyleyeni dokuz köyden kovup şehre de sokmayan, bunu alışkanlık haline getirip gerçeği tahammüle hazır olma durumunu kaybetmişler içinde elçinin çilesi, çilenin elçisine çile çile bir nesil yetiştirmek, Mekke’yi Fethe, Yesrib’i Medine’ye hazırlamak idi.

  Herkesin bir derdi vardı. Dert olmayacak şeyleri dert edinenler dertlerinin de esiri olmuşlardı. Kibrini dert edinenler, nesebini dert edinenler, sel yatağına ticaret kuranların ticaretlerine dair dertleri, havadan nem kapıp nemden yağmur üretiyor, ortalığı sele veriyorlardı. Din ticarete, ticaret dine evrilmişti. Din ve ticaret üzerinden oluşan dokunulmazlıklar, dokunulur olma çizgisine gelince, damara isabet eden bir murç misali yürekleri hoplatmış ve tedirgin etmişti.

Kalem okumaya ve okutmaya başlamıştı. O, kaleme yeminle, doğruya da eğriye de yemin edeni hizaya getiriyordu. Önüne geleni değersizleştirme çabasında olan nefisler ikaz ediliyor bunun insana bir değer katmayacağı uyarısı yapılıyordu. Laf karşısında izzetli sükut, hayırdan yana nasibi olmayana sabır, haddini aşana sınır öğretiliyordu. Kabalıktan hilme, günahtan Silm’e, hırçınlıktan dinginliğe bir davet vardı. İtibarın kaynağı değişiyordu. Şehir şehir oluyor, karnı tok sırtı pekler itibarını kaybediyordu.

Çilesi ahlak olanın medeniyeti idrak olur. Çilesi İslam olanın dünyası iki cihan olur.

Selam ve dua ile

YAZARIN DİĞER YAZILARI