TASAVVUF VE TARİKATLAR NE KADAR İSLAM´İDİR?

8 yıl önce

Tasavvuf; dünyadan ve dünya işlerinden sıyrılıp inzivaya çekilerek, ibadet ve riyazet yapmaktır. Tasavvufçuların şiarı olan “bir lokma, bir hırka” sözü de bunun apaçık delilidir. Şimdi tasavvufun İslami bir esasa dayanıp dayanmadığını inceleyelim: -Bir defa İslam’da başlı başına ruhani bir müessese yoktur. Çünkü İslam; ibadetle, ruhaniyetle, ilmiyle, ahlakıyla, emir ve icaplarıyla bütün olan bir dindir. Bunların biri diğerinden ayrılmaz. -İslam’da Allah’tan (c.c.) sakınmak ve onun emirlerine riayet etmekle, dünyayı bırakmak arasında hiçbir ilişki yoktur. Müslüman, hem Allah’tan sakınır, hem de dünyadan nasibini alır. Allah’ü Zülcelal şöyle buyurur: -“Allah’ın sana verdiği ahiret evini ara, dünyadan da nasibini unutma ve Allah’ın sana iyilik ettiği gibi sen de (halka) iyilik et.” (28/27) -İslam hem çalışmayı, hem de maddeperest olmamayı emretmiştir. Eğer dünyayı bırakmak, mal ve mülk sahibi olmaktan sakınmak gerekseydi, İslamiyet’in zekât, sadak, Hac gibi malla yapılan ibadetler hakkında hiçbir emri bulunmaması gerekirdi. Tasavvufçular, tasavvufun İslami olduğunu iddia ediyorlar, bu iddialarına delil olarak ta Peygamberimizin cahiliyet zamanında Hira mağarasına çekilip vaktini inziva ve ibadetle geçirmesini gösteriyorlar. Peygamberliğinden sonrada mal toplamayışını, eline geçen malı halka dağıtmasını, onun zamanında Ashab-ı Suffe denilen bir taifenin mescit avlusunda ikamet edip, bütün vakitlerini ibadet ve riyazetle geçirmelerini zikrediyorlar. Şimdi bunları inceleyelim: -Muhammed (s.a.v.) bir abid veya Sofi sıfatıyla değil, Hakkı bulmaya meraklı bir mütefekkir sıfatıyla ve halkı doğru yola sevk etmek, çarelerini bulmak için Hira mağarasına giderdi. -Muhammed (s.a.v Peygamber olmadan önce çalışırdı. Bir ara ticaret yapmış ve bu vesileyle Yemen ve Suriye’ye gitmiştir. Ancak boş zamanlarını, Hira’ya gidip düşünmekle geçirmiştir. -Muhammed’in (s.a.v.) ibadet için Hira’ya gittiğini farzetsek dahi onun bu hareketi, tasavvufun İslami olduğuna delil teşkil etmez. Çünkü kendisi o zaman kendisi Peygamber değildi. -Ehli Suffe için yapılan yer, bir ibadet ve riyazet veya bir tembellik yuvası yahut miskinler tekkesi değil; bilakis ilim, irfan ve kültür müessesesi idi. Burada ki kişilerin de ihtiyaçlarını temin etmek için odun taşıyıp sattıkları sabittir. Şimdi dünyayı bırakmanın İslami olduğunu iddia eden tasavvufçulara sormak lazım: İslamiyet, Müslümanların hür ve müstakil yaşamalarını ve başkalarının boyunduruğu altına girmemelerini emreder. Bu hususta Cenabı Hak şöyle buyuruyor: “Onlara (düşmanlara) karşı elinizden geldiği kadar kuvvet hazırlayınız.” (8/60) Kuvvet de, diğer harp vasıtaları demektir. Bunları hazırlamak ise çalışmaya bağlıdır. Şu halde istediğiniz gibi hepimiz dünyadan el-etek çekip inzivalarda vakit geçirirsek ve çalışmasak, bunları bize kim hazırlar ve canımızı, malımızı, namusumuzu, dinimizi kim muhafaza eder? Biz köşelerde tespih çekmekle; Hidrojen, Atom ve füzelere hatta en basit ilkel silaha bile karşı çıkabilir miyiz? İslam büyüklerine izafe edilen bir tasavvuf vardır; o da onların ahlaki durumları, ibadetleri ve umumi gidişatlarıdır. Bu gidişatları İslam dininin emirlerine tıpatıp uygundur. Bunun için onların o gidişlerine tasavvuf demek doğru değildir. O gidişlerine gerçek İslam demek lazımdır. Zira her adamın veya her zümrenin hareketlerine ayrı bir isim verilirse, o zaman İslamiyet sayısız şube ve guruplara ayrılmış ve din birliği parçalanmış olur. Tasavvufçuların bir kısmı, tasavvuf zincirinin Ebubekir’e vardığını iddia ediyorlar. Hakikatte ise bu iddiaların hiç biri doğru değildir, tamamen uydurmadır. Tasavvuf ve tarikat kitaplarından başka tasavvufun Ebubekir’den geldiğini yazan tek bir hadis veya tarih kitabı var mıdır? Ebubekir bu tasavvufu kendiliğinden mi çıkarmıştır? Hâlbuki buna imkân yoktur. Çünkü kendisi dinde olmayan bir şeyi dine eklemeye yetkili değildi ve bunu da en iyi kendisi bilirdi. O halde tasavvufu nereden getirdi? Peygamberden mi aldı? Buna ait tek bir delil var mıdır? Hadis kitaplarında böyle bir şeyden bahsediliyor mu? Sonra eğer bu dini bir emir ise, Peygamber niçin bu emri yalnız Ebubekir’e bildirdi de, diğer Sahabeleri bundan haberdar etmedi? Cenabı Hakkın, “Ey Peygamber! Sana Rabbinden indirilen her şeyi tebliğ et. Eğer yapmazsan O’nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun.” (5/67) Emri gereğince, Allah’tan gelen bütün emirleri herkese bildirmiş olması icap etmez mi?

YAZARIN DİĞER YAZILARI