BEDELE DAİR

8 yıl önce

Ruh’a bedeldir bu beden. Ceset fani, ruh bakidir. Bekası, ebedi ve ezeli olandandır. Fani olan fenadır. Fenalık fanilikten mütevellit can yakandır. Bedelsiz meta zayidir misali, zayi olmasın diye tüm bedellerin damini olmuş Yüce Yaradan. Aşağıdan yukarıdan her yolun ardından dökülür satırlara ve dahi sadırlara bedeli olan.

Saadetin asrından saadetler devşirmek, Habeşistan’dan Taife, Taif’ten Yesrib’e yollara dökülmüş el emeği, göz nuru durum hikayeleri toplamak kolay olmasa gerek. Hissiyatı kontrol edib yönetmek, yeni eserler inşa etmek gibidir. Hayata bir kahraman gibi değil garipler meclisinden haberdar bir yürekle katılmak yeni hayatlar yaratmanın yolunu açmıştır. Müstağni olmadan, başını göğe çarpmadan, yeri gölgesiyle delmeden yola çıkanlar bize örnek oldular.

Esenlik arayışı başlamıştı. Bulmak için aramak, aramak için yuvadan çıkmak gerekti. Yuvadan çıkmak gurbetti. Gurbet, hasret ve feragat demekti. Bal yapmak için kovandan ayrılan arılar misali Hz. Peygamber zor durumdaki sahabilere Habeşistan’ı işaret ediyordu. “Gidin orada adil bir hükümdar var” diyordu. Yetmiş Müslüman yetmiş dua ile yetmez bir aşk ile yetilmez yolları aşıp ocaktan ayrılarak yollara düşmüştü.

Uyurgezerlikten kendini sıyıran, önüne geleni kapıp götüren bir selden özünü kurtaran, seçilmiş olanın yanında yer alıp seçilmişlere dahil olanların yolculuğu idi bu… Bu insanlar, bedelin hikayesini en baştan okuyanlar katarında yerlerini almışlardır.

İyiliğin yolu yokuştur. Yaşanan her zorlukta zorluğu yaşayanların da yaşatanlarında alacağı olmalı. Herkesi payına düşenle, payına düşürülen her ne ise, Tarihin yazacağı ve yazdıracağı hikayeler böyle oluşmalıydı. Hz. Peygamber’in işaretiyle Mekke’de zaman ve mekan değişimi, dönüşümü yaşanıyordu. Gün yeni bir habere yeni bir dönüşümün ilk ışıkları altında doğmaya başlamıştı. Özgürlükleri ve kişilikleri uğruna bedeli ödemeyi peşinen kabullenmiş güçlü karakterli insanlardan yetmiş kişi artık yetmişti.

Yıldızlaşmış şahsiyetlerdi ilk yetenler. Hz. Osman, eşi ve Hz. Peygamber’in kızı Rukiyye, Abdurrahman b. Avf, Zübeyr b. Avvam, Musab b. Umeyr vardı. Onlar ölçümleme kaygısına düşmeden yola çıkanlardı. Umuda yolculuk misali… Aslında çöken bir hayattan, altında kalıp her şeyini kaybetmek kaygısından ziyade, aşama aşama bir şeyi kurtarmanın derdinde olanların yolculuğu başlıyordu. Ömrünü tamamlamak üzere olan bir zaman dilimi, elek misali kavrayışı yüksek olanlarını seçiyordu. Hayal ve dram akılla buluşamayınca elek altına düşenler artıyordu. Dokunaklı bir yolculuk, dokunaklı değerler için, dokunaklı yüreklerle başlamıştı. Sert ve acıtan tecrübelerle mağdur edilenler için hayat bu yolculuğu zorunlu kılıyordu. Bu yolculuk yaşananları görmezlikten gelmeyenlerin inancından beslenerek yolunu bulmuştu. Şirke ve şirke bulanmışlıklara bir başkaldırı olarak tarihin saatini bir kez daha harekete geçirmişti. Hz. Peygamberce başlatılan ve kavrayışı yüksek olanların kendini attığı bir kucaklayıcı vaha idi.

Yolculuk başladı, Hz. Peygamber’in bir yanı Habeşistan’a göçmüştü. Diğer yanı Mekke’de tutunmaya çalışıyordu. Zaman akıyordu. Kavrayışı yüksek olanların bir kısmı tedirgin oluyordu. Gidecek olanları götüren bu trene binmekten imtina ediyorlardı. Tren gidiyordu. Gidenler gitmekte idiler.

YAZARIN DİĞER YAZILARI